Antakya, 11 Şubat, 7.8’lik depremden 5 gün sonra. Fotoğraf: Hussein Malla / Associated Press

Antakya’da Başarmak Neden Hayal Olsun?

6 Şubat 2023'te yaşanan depreminin ardından büyük yıkıma uğrayan Antakya için çalışmalarına devam eden Ortak Akıl-Antakya Platformu'nun üyelerinden, Mimar Şerif Süveydan Antakya'nın yeniden inşaasına dair sorularımızı yanıtladı. Süveydan'a göre, Antakya’daki felaketin izlerinin silinmesi bir platformun veya sivil toplum örgütünün önerileri ile aşılamayacak kadar büyük bir görev. Merkezi ve yerel idarenin bütün unsurları ile sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapması gerekiyor...

/

Tarihinde birçok kez depremlerle yıkılmış olan Antakya, 6 -20 Şubat 2023 tarihli Kahramanmaraş ve Samandağ depremleri sonrasında yapılarının neredeyse yüzde 95’ini kaybetmişti. Asrın felaketinin üzerinden 15 ay geçti,  bölgede dün meydana gelen yağışlar nedeniyle konteynır ve çadırları su basması şehrin altyapısında hiçbir iyileştirme yapıldığının da kanıtıydı. 6 Şubat’tan sonraki süreçte Antakya için mimar, şehir ve bölge planlama uzmanlarının, sosyolog, psikolog ve arkeologlarının, bürokrasi, hukuk dünyasından isimlerinin gönüllülük esasıyla bir araya gelerek kurduğu Ortak Akıl-Antakya Platformu kuruldu.

Emre Arolat, Murat Tabanlıoğlu, Prof. Dr. Ece Ceylan Baba ve Levent Erden’in öncülüğünde kurulan, danışmanlığını Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin üstlendiği platform depremin birinci yılında bir rapor hazırlamıştı. Bölge için çalışmalarına devam eden  Ortak Akıl-Antakya Platformu’nun üyelerinden, Mimar Şerif Süveydan’la platformu ve Antakya için yapılması gerekenleri sorduk.

Ortak Akıl -Antakya Platformu olarak başlangıcınızdan bugüne neler yaptınız?

Platform 6 Şubat depremlerinin ardından küçük bir ekibin öncülüğünde kuruldu. Mart ayında paylaşılan platformun ilk duyurusu bir niyet beyanı ve “hepimiz” için bir davetti. Duyuruda belirtildiği gibi, bu “hepimiz”in içinde sadece şehir plancıları, kentsel tasarımcılar, mimarlar, mühendisler, tarihçiler, sosyologlar, bilim insanlarının olmadığını belirtmek gerek. “Başta yakınlarını, sevdiklerini ve şehirlerini kaybetmiş ve geleceğe endişe ile bakan bölge insanları olmak üzere bu ülkede onlarla kader birliği yapmış herkesin ‘hepimiz’ tanımı içine girdiği söylenebilir.”

Antakya’nın yeniden ayağa kalkması hazır çözümleri olmayan zor ve karmaşık bir problem. Platform olarak öncelikle yere özgü koşulları ve çıkış yolunun birlikte nasıl kurulabileceğini anlamaya çalıştık. Bu amaçla alanında uzman çok sayıda katılımcı ile çok sayıda toplantı yaptık. Hatay’da sivil toplum örgütleri ve yerel katılımcılarla bir araya geldiğimiz toplantılar ve çalıştaylar düzenledik. Toplantıların kayıtları ve sonuç bildirileri açık kaynaklı olarak yayınlandı. Bir yandan sahadaki gelişmeleri takip ederken bir yandan da yol haritası üzerinde düşündük. Benzer şekilde afet yaşamış şehirlerin nasıl yöntemlerle ayağa kaldırıldığını inceledik, kendi içimizde örnek vakalar ve diğer ihtimaller üzerine çok sayıda görüşme ve fikir alışverişi yapıldı. Platform üyelerinin katıldıkları toplantılarda dile getirdikleri görüşleri, yazı ve raporları, çalıştay ve toplantı tutanaklarını web sitemizden takip etmek mümkün. Bir yılın ardından fikirlerimizin giderek somutlaştığını söylemek yanlış olmaz.

Temmuz ayında faaliyetlerimizi daha artırabilmek için dernek kurulmasına karar verildi. Aralık ayında merkez ofisimizi Antakya’da kurmaya ve somut çalışmaları yerelden idare etmeye karar verdik. Bundan sonra bir yol haritasını somutlaştırarak kamuoyu ile paylaşacağız.

Antakya’nın küllerinden yeniden doğması yeniden Antakya olması için platform olarak önerileriniz neler?

Öncelikle şu gerçeği açıkça ortaya koymak gerek: Antakya’daki felaketin izlerinin silinmesi bir platformun veya sivil toplum örgütünün önerileri ile aşılamayacak kadar büyük bir görev. Bu süreçte merkezi ve yerel idarenin bütün unsurları ile sivil toplum örgütlerinin işbirliği yapması gerekiyor.

Böylesine karmaşık, zaman içinde hesaplanamayacak sayıda faktörün olduğu koşullarda planın bir imar paftası ve ekindeki notlardan oluşamayacağını kabullenerek işe başlamak belki de en doğrusudur. Plan bir çizim paftasından çok, yol haritasını ortaya koyan bir strateji belgesi olmalı. Ulaşımdan üretim alanlarının yeniden işlerlik kazanmasına, tarımdan turizme, kültürel mirasın ihyasından yeni konut alanlarına, geçici barınma alanlarının dönüşümünden altyapıya kadar bütün konularda plan kararlarının tümünü tek seferde ve en başta almak gerekmiyor.  Kararları etaplara göre düzenlemek, her seviyedeki kararın alt seviyelerdeki kararları mümkün olduğu kadar serbest bırakacak şekilde alınmasını sağlamak katmanlı bir stratejinin öncelikli koşuludur. Yakın dönemde şehir planlama çalışmalarının vardığı sonuç bu. Zira şehir baştan projelendirilemeyecek veya bütün planlama kararları alınamayacak kadar kompleks bir sistem.

“Tutarlı Bir Yol Haritası Ortaya Konmalı”

Her seviyede kararların mümkün olduğu kadar geniş bir zeminde alınması, henüz alınamayan kararların nasıl bir prosedüre göre ve nasıl bir takvimde alınacağını belirlemek gerek. Bu yöntemle deprem bölgesinde yaşayan veya başka şehirlere geçici olarak göç etmek zorunda kalmış halk için anlaşılır ve gerçekleştirilebilir, tutarlı bir yol haritası ortaya konmalı. Bir yılda yıkılan konutların yerine yenilerini inşa edeceğiz demek kimse için inandırıcı değildi, bunun başarılamayacağı ortadayken bu aceleci tutumun kıt kaynakların verimsiz yatırımlara aktarılması sonucunu doğurduğuna önceden de defalarca tanık olduk.

Etkin kamusal nitelikli planlama için şu an öncelikli ihtiyaç özerk, merkezi ve yerel idarenin koordinasyonunu sağlayacak, şehirlilerin müzakeresine açık, şeffaf bir şekilde veri paylaşan, açık kaynaklı bir arşive sahip, süreci etaplara ayırabilen bir planlama ofisinin kurulmasıdır. Aslında İBB ile HBB’nin protokolüyle Ağustos 2023’te kurulan Hatay Planlama Merkezi kamu tarafında bu ilkelere en yakın kurum olarak öne çıkıyor. Ancak siyasi nedenlerle etkisi son derece sınırlı. Etkinliğini artırması ve belki de ilçelerde ofislerinin kurulması faydalı olabilirdi. Ancak bu yönde bir girişime tanık olmuş değiliz.

Somut önerilerden bahsetmek gerekirse.

Bizce kamunun yeniden imar sürecine konutlardan değil öncelikle altyapı, ulaşım ve kamusal alanlardan başlaması gerekiyor. Konut alanları ve ticari alanların canlandırılması işi o girişimi yaşatacak, hayallerini, zamanını ve enerjisini bu alanda kullanmaya hazır insanlara bırakıldığında daha verimli sonuçlar doğuracaktır.

“Harcanacak Kaynağın Tahsisi Kritik Önemde”

Tabii bu kendiliğinden olacak bir iş değil: bölge insanların o girişimi yapacak ve yaşatacak kadar güçlendirilmesi sağlanmalı. Onlara içinde hareket edebilecekleri bir çerçeve, organizasyon imkanları, uzman desteği, somut kriterler ve finansman imkanları sunulduğunda iyileşme çok daha hızlı başarılabilir.

İlginizi çekebilir:  18. Yüzyıldan Bugüne Türkiye’de Mimarlık Eğitimi

Şehrin yeniden imarı için harcanacak kaynağın tahsisi kritik önemde bir konudur. Harcanacak kaynağı uygulamayı tek elde toplayacak merkezi bir kontrol sistemine tahsis etmek yerine olabildiği kadar bölmek ve planlama kurumunun belirleyeceği somut kriterleri sağlayabilecek sahadaki organizasyonlara tahsis etmek gerekiyor. Bu yöntem hem kaynakların çok daha verimli bir şekilde kullanılmasını hem de ilk aşamada öngörülemeyecek yaratıcı çözümlerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bir konut bloğunun ısıtma sistemini tasarlarken merkezi kazan daha verimli bir çözüm olabilir ama yaşayan bir dokunun oluşumunu arzu ediyorsak daha verimli çözüm kaynağın dağıtılmasıdır.

Topluma ve toplumun kendiliğinden örgütlenmesinin yaratıcı potansiyeline güvenmek gerek. Şehir hem mekânda hem de toplumsal ilişkilerde ifadesini bulan kompleks bir örgütlenme modelidir. Siyasal örgütlenme kapasitesi mekânsal örgütlenme ile beraber örülecektir.

Depremden en çok etkilenen yerlerden biri de Antakya idi. Fotoğraf: Reuters

Mimarlar, mühendisler ve diğer katmanlarda uzmanlaşmış tasarımcı ve teknik uzmanlar girişimcilerin somut taleplerini sahada somut sonuçlara ulaştırabildikleri ölçüde bu sürece sağlıklı bir şekilde katkı koyacaklardır. Sahadaki gerçek aktörlerin talepleri mimari ve diğer katmanlara ilişkin tasarım çözümlerini daima önceler. Arabanın hareket edebilmesi için atın arabanın önünde olması gerekir, tersi değil. Şehrin makro veya mikro ölçeklerinde kâğıt üzerindeki mekânsal kararlara ilişkin tasarım spekülasyonları sonu gelmez ve hiçbir fayda üretmeyecek tartışmalara neden olur. John Habraken’in ünlü formülasyonunda belirtildiği gibi, her ölçeğin mekânsal kararını alt ölçeklerdeki katmanların esnekliğini sağlayacak şekilde almak en pratik bir çözümdür. Belli katmanlardaki süreklilik, mesela yol ağı, yaya erişimi, açık kamusal yeşil alanlar, sosyal donatıların prensip kararlarındaki süreklilik diğer katmanların esnekliğine engel olmaz. Daha alt ölçeklerdeki farklı katmanlara ait uygulama çeşitliliği ve varyasyon imkânı sunacaktır.

“Antakyalılar Bunu Defalarca Başardı”

Katılım farklı fikirlerdeki geniş bir uzman kesiminin karar süreçlerinde konsensüs oluşturma süreci değildir. Büyük masalar etrafında toplanacak uzman ve tasarımcıların birbirleri ile çoğu zaman aynı zeminde asla buluşamayacak tercihleri olacaktır. Somut sonuç ancak sahada test edilir. Katılım, şehrin mekânda somut imkanları ile oyuncu olmaya karar veren, bu yatırımın olası risklerini yüklenmeyi göze almış aktörlerin sürece katılımı demektir, olası en geniş uzman kadronun karar süreçlerine katılımı değildir. Şehir farklı tipteki dokuları ya da birbirinden farklı mekânsal örüntüleri bünyesinde buluşturabilir. Kompleks organizasyon yapıları bu katmanlı süreçleri içerir ve katmanlı kompleks organizasyonlar uzmanların konsensüsü veya toplu projelendirme ile ortaya çıkmaz. Tasarlanmış bir kompleks sistem yoktur, komplekslik tanımı gereği kendiliğinden oluşmalıdır.

Evet, o malum deyişteki gibi, tekerleği yeniden icat etmiyoruz. İnsanlık tarihi boyunca binlerce yıldır yeryüzünün pek çok yerinde somut sonuçlarını gördüğümüz bir süreci tekrar ediyoruz. Seri üretim ve yakın bir dönemde hayatımızı değiştiren üretim kapasitemizdeki olağanüstü artış toplumsal organizasyonların şehir dokusu üretme kabiliyetini köreltmiş görünüyor. Ancak binlerce yıllık geçmiş de orada duruyor. Antakyalılar geçmişte bunu defalarca başardı. Bir kere daha yeni koşullar ve teknik imkanlarla bunu başarmak neden erişilmez bir hayal olsun?

Devletle, devletin kurumlarıyla Antakya için ortak paydalarda buluşabiliyor musunuz, bu konuyla ilgili deneyimleriniz ne oldu?

Bugüne kadarki uygulamalara bakıldığında devlet kurumları sivil platformları ve yerel halkı sadece bilgilendirme toplantılarına dinleyici olarak davet ediyor. Bazen de halkın sorularını kabul ediyorlar. Tek seferde konuşulamayacak kadar çok sayıdaki konunun aktarıldığı bu toplantılar çözüm üretmekten çok rıza üretme amacını taşıyor olmalı.

Dar bir kadronun iyi niyetli de olsa çok sayıda sorunu çözmeye çalıştığı, kararların belirsizliği nedeniyle halk arasında güvensizliğin arttığı, söylentilerinin önünün bir türlü alınamadığı bulanık bir ortam var. Ve bu ne idari pozisyondakiler ne de halk açısından tercih edilir bir durum. Siyasilerin demeçlerindeki kararlılık ve dile getirilen parlak vaatlere karşın sahada bir yönetim ve koordinasyon sorunu olduğu açıkça hissedilebiliyor.

“Kendimizi Mahkum Ettiğimiz Bir Sefilliğin İçinde Debeleniyoruz”

Uzmanlar var, az veya çok mali kaynak var, somut sorunlara yönelik teşhislerde büyük oranda mutabakat da var. Ama “hizmet siyaseti” ve kapalı karar mekanizmaları nedeniyle çok daha etkili sonuç alabilecek kaynaklar bir türlü verimli sonuçlar yaratamıyor. Kendimizi mahkum ettiğimiz bir sefilliğin içinde debeleniyoruz. Daha önce belirttiğimiz gibi kimsenin 1 yılda felaketin izlerinin silinmesini beklemediği açık. Ancak somut ve kapsayıcı bir yol haritası ortaya konduğunda sorunlar da daha katlanır hale gelecektir.

Sonuçta ortaya çıkacak şehri şimdiden çizemeyiz, o sonuç biz ne yaparsak yapalım ancak sürecin sonucunda ortaya çıkacaktır. Türkiye’de planlama çalışmaları çok uzun süredir – belki en başından beri – tepeden inme ve kısır sonuçlar üreten merkezi karar süreçleri ile tamamen plansız ve kontrolsüz kayıt dışı bir çevre arasında gidip geldi. Şehirlerimizin modern dönemine bakarsanız bu sürecin somut izlerini kolayca görürsünüz. Kaçak ve düşük nitelikli yapıların oluşturduğu geniş şehir manzaraları ile çevrili az sayıdaki planlı şehir parçaları bir dönemin iki ana unsuruydu. Zaman içinde yeni imar hakları ile bina ölçekleri ile sorunları daha da büyüttük. Deprem bu imar düzeni ve planlama anlayışının çöküşü olarak görülebilir.

Alternatif yollar üretmek bizim gibi uzmanların önceliği olmalıdır. Platformumuzun temel amacı ve motivasyonu bu tür alternatifleri sunmaktan ibaret. Bu alternatifin sadece Antakya için değil, Türkiye’deki bütün şehirler için de dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz.

Previous Story

Şimdiye Dek Ne Kadar Fire Verdik?

Next Story

Cappadox: Değişen Gökler, Gerçekleşen Bir Hayal

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.