Epistemoloji ve feminist felsefe alanında çalışan Amia Srinivasan’ın 2021 yılında yayımlanan ve birçok ödülün kısa listesine kalan “Seks Yapma Hakkı” Mundi etiketi ve Damla Göl çevirisiyle Türkçe okuruyla buluştu. Amia Srinivasan, Oxford Üniversite’sinde Henry Chichele onuruna oluşturulan Chichele Profesörlük Kürsüsü’nün ilk kadın ve ilk beyaz olmayan akademisyeni olarak tanınıyor.
Ayrımcılık, Feminizm, Ataerkil Bakış, #MeToo, Cinsel Suçlar
Srinivasan’ın “Seks Yapma Hakkı” kitabında ayrımcılık, feminizm, kapatılma, toplumsal cinsiyet, sınıf, adaletsizlik, sistematik önyargılar, ataerkil bakış, cinsel suçlar, pornografi ve özgürlük gibi kavramları inceleyen ve güncel olaylardan referanslara da yer verdiği toplam altı makale var. #MeToo hareketi gibi kitlesel hareketlere de yer veren kitap, yayınlandığı yıl Blackwell Yılın Kitabı Ödülü’nü kazanmıştı. Kitabın “Önsöz”ünden bir bölümü yayıncısının izniyle yayınlıyoruz.
Önsöz’den Tadımlık Bir Bölüm
Feminizm bir felsefe, bir kuram, hatta bir bakış açısı değildir. Dünyayı tanınmayacak kadar değiştirecek politik bir harekettir. Şöyle sorar: Kadınların politik, toplumsal, cinsel, ekonomik, psikolojik ve fiziksel olarak ikincil konumuna son verilse nasıl olurdu? Şöyle cevap verir: Bilmiyoruz; deneyelim ve görelim. Feminizm, kadının bir cinsiyet sınıfının üyesi olduğunu kabul etmesiyle başlar; yani “cinsiyet” adı verilen şeyi esas alarak daha düşük bir toplumsal statüye atanan bir insan sınıfının üyesidir kadın. Cinsiyetse doğal olduğu söylenen, politikadan önce de var olan, insanlığın kültür dünyasının üzerine inşa edildiği nesnel bir maddi zemindir. Bu sözde doğal şeyi, yani “cinsiyet”i incelediğimizde zaten anlam yüklü olduğunu görürüz. Doğumda, bedenler “erkek” veya “kadın” olarak sınıflandırılır; ancak birçok bedenin bir kategoriye veya diğerine uyması için uzuvlarının kesilmesi gerekir ve yine birçok beden daha sonra verilen karara itiraz edecektir.
“İngilizcede Sex Kelimesi İki Anlam Taşır”
Bu ilk ve temel bölünme, bir bedenin hangi toplumsal amaca atanacağını belirler. Söz konusu bedenlerin bir kısmı, yeni bedenler yaratmak, başka bedenleri yıkamak, giydirmek ve beslemek (sevgiden tabii, asla görev icabı değil), diğer bedenleri iyi, zinde ve muktedir hissettirmek, diğer bedenlerin özgür hissetmesini sağlamakla yükümlüdür. O halde cinsiyet, doğal bir şeymiş gibi görünen kültürel bir şeydir. Feministlerin bize toplumsal cinsiyetten ayırt etmeyi öğrettiği “cinsiyet” aslında zaten kılık değiştirmiş toplumsal cinsiyettir. İngilizcede sex kelimesi iki anlam taşır: “Cinsiyetli” bedenlerimizle yaptığımız “cinsellik” eyleminin de adıdır. Bazı bedenler, diğer bedenlerin seks yapması içindir.
Bazı bedenler, zevk almak, sahiplenilmek, tüketmek, tapınmak, hizmet etmek, diğer bedenlerce onaylanmak içindir. Bu ikinci anlamdaki “cinsellik”in de doğal bir şey olduğu, politikanın dışında varlığını sürdürdüğü söylenir. Feminizm bunun da bir kurgu olduğunu ve bu kurgunun belirli çıkarlara hizmet ettiğini gösteriyor. Eylemlerin en mahremi olduğunu düşündüğümüz seks, gerçekte kamusal bir şeydir. Oynadığımız roller, hissettiğimiz duygular; kim veriyor, kim alıyor, kim talep ediyor, kim hizmet ediyor, kim istiyor, kim isteniyor, kim yararlanıyor, kim acı çekiyor: Tüm bunların kuralları biz dünyaya adım atmadan çok önce belirlendi. Meşhur bir felsefeci bir keresinde bana seksle ilgili feminist eleştirilere karşı çıktığını çünkü sadece seks sırasında gerçekten politikanın dışında hissettiğini, gerçekten özgür hissettiğini söylemişti. Karısının buna ne diyeceğini sordum. (Karısına bizzat soramadım, akşam yemeğine davet edilmemişti.) Bu, seksin özgür olamayacağı anlamına gelmez.
“Seksin Gerçekten Özgür Olması İçin Ne Gerekir?”
Feministler uzun zamandır cinsel özgürlüğün hayalini kuruyorlar. Kabul etmeyi reddettikleri şeyse onun kırık dökük taklidi: Eşit olduğu için değil, her an her yerde yaşanabildiği için özgür olduğu söylenen seks. Bu dünyada cinsel özgürlük verili değil, elde edilmesi gereken bir şeydir ve her zaman eksiktir. Daha özgür bir cinselliğin hayalini kuran Simone de Beauvoir, İkinci Cinsiyet’te şöyle yazmıştı: Hiç kuşku yok ki kadının özerkliği, erkekleri pek çok sıkıntıdan kurtaracağı gibi pek çok kolaylıktan da mahrum edecektir. Şüphesiz cinsellik serüvenini yaşamanın, yarının dünyasında yitip gidecek olan belirli biçimleri vardır, ama bu, sevginin, mutluluğun, şiirin, düşün o dünyadan sürüleceği anlamına gelmez.
Hayal gücü yoksunluğumuzun her zaman geleceği ıssızlaştırdığını gözden kaçırmayalım… cinsiyetler arasında, hakkında hiçbir fikrimizin olmadığı yeni tensel ve duygusal ilişkiler doğacaktır… Erkekle kadın somut olarak benzer olsalar, âlemlerin, sefahatin, esrimenin, tutkunun olanaksız olacağını ileri sürmek saçmadır. Tenle tini, anla zamanı, içkinliğin baş dönmesiyle aşkınlığın çağrısını, hazzın mutlaklığıyla unutuşun yokluğunu karşı karşıya getiren çelişkiler hiçbir zaman ortadan kalkmayacaktır; gerilim, parçalanma, sevinç, varoluşun yenilgisi ve zaferi her zaman cinsellikte maddeleşecektir… tam tersine, insan çiftinin gerçek biçimine kavuşması, insanlığın yarısının köleliğinin ve onun getirdiği tüm bir ikiyüzlülük sisteminin ortadan kalkmasıyla mümkün olacaktır.
Seksin gerçekten özgür olması için ne gerekir? Henüz bilmiyoruz, deneyelim ve görelim…
Amia Srinivasan’ın “Seks Yapma Hakkı” kitabı Can Yayınları alt markası Mundi etiketiyle raflarda.