Akan Beden Performans ve Konuşma Dizisi

Zeynep Nur Ayanoğlu ve Abdullah Ezik’in düzenlediği Akan Beden Performans ve Konuşma Dizisi, ikinci edisyonunu geçtiğimiz haftalarda tamamladı. Beyoğlu’nda Sanat Kritik, Çemberlitaş’ta Barın Han ve Yeldeğirmeni’nde KOLİ Art Space olmak üzere üç ayrı mekânda gerçekleştirilen etkinlikte, performans sanatının Türkiye’deki yeri ve dönüşümü, kültürel normların performans sanatı üzerindeki etkisi, performans sanatının günümüzde politik bir eleştiri mekanizması olarak işlevi gibi konular ele alındı.

/

Edisyonun ilk programı, Abdullah Ezik’in moderatörlüğünde 6 Eylül’de Sanat Kritik’te gerçekleşti. Gözde Mimiko Türkkan, “Dalgalanan Bedenler, Bedenlenen Dalgalar” başlıklı konuşmasında önce canlı bir sunum-performans (lecture performance) gerçekleştirdi. Bu performansın ardından gerçekleşen söyleşide sanatçı, kendi sanat pratiğinin performatif uzantılarını konu edindi ve özellikle performans sanatının bir hareketler dizisi olarak bedensel deneyimin önemli bir parçası olması meselesinin üzerinde durdu. Türkkan, performans sanatını; sabit bir yapı hâlinde tekrarlanan döngüsel hareketler bütünü olarak tanımlamaktan çok, onu hareketin kendi içindeki iniş çıkışlarıyla, bedenin bulunduğu yerle iletişime geçme hâliyle ele aldı ve birlikte dinamik bir yapının içerisinde hayatın kendisiyle fazlasıyla özdeşleştirilebilir olmasına atıf yaptı. İşlerinde kadın bedeni imgesini sorunsallaştırdığını ve kadın bedeninin bir mücadele alanı olması fikrinden yola çıktığını belirtti. Kadın bedeni üzerindeki hâkim yargıların altını oyacak biçimde güç ile şiddet arasındaki alışılagelmiş ilişkinin farklı yerlerden kurulmasının imkânı da tartışmaya açıldı. Türkkan ayrıca son zamanlarda performatif sunumun fazlasıyla ilgisini çektiğini, çok fazla bilgi, ses ve görüntüye maruz kaldığımız şu dönemde anlatılmak istenen mesajı karşıya daha doğrudan ve etkili geçirebilen performanslara kendisini daha yakın hissettiğini ifade etti.

Abdullah Ezik, Sanat Kritik’te gerçekleştirilen programın ikinci söyleşisinde Pınar Derin Gençer ile video gösterimi yapılan Walking Through The Layers Of Memory başlıklı performansı üzerinden performans sanatının doğası üzerine konuştu. Gençer, performansın ânda gerçekleşen bir eylemler silsilesi olarak biricikliğini vurgularken, kürate edilebilirliği üzerinden kurgusal bir nitelik taşımasının önemine de dikkat çekti. Sanatçı, aynı zamanda bir performans küratörü olarak, performansı planlayarak kurgusal bir zemine oturtan kürasyon teknikleri ile performansın biricik, anda gerçekleşen, bire bir tekrarı mümkün olmayan doğası arasındaki gerilime işaret etti. Performans sanatının doğası ve geleceği konusunda açılan bu önemli tartışmanın yanında, Gençer’in kurucusu olduğu İstanbul Performance Art ve Stockholm Performans Art oluşumları arasındaki gösterim farklılıklarını gündeme getirmesi dikkat çekiciydi. Sanatçı, iki farklı kültür ve coğrafya içinde yaratılan performansların kürasyonunda, sergileme biçimlerinde, kavramsal arka planında ve işlerin ortaya çıkma motivasyonlarında oluşan farklılıklar ve bu meseleler üzerinden değişkenlik gösteren beklentiler hakkında konuştu. Gençer, daha sonrasında ise İstanbul’da gösterilen performansların aktivist damarının anlaşılabilir bir biçimde çok güçlü olduğunu vurguladı; performans üzerinden iletilen aktivizm türünün ötesine geçilebileceği; mesaj kaygısı daha örtülü ve sanatsal boyutu öne çıkarılarak yapılan işlerin de güçlü mesajlar verebildiği/verebileceği üzerinde durdu.

Akan Beden’in ikinci oturumu, 8 Eylül’de Zeynep Nur Ayanoğlu’nun moderatörlüğünde Barın Han’da gerçekleşti. Oturumun ilk konuğu Hilal Polat konuşmasında, performans sanatı, kostüm tasarımı ve sahne sanatları arasındaki ilişkiselliklere odaklandı. Polat, bu alanlar arasındaki sınırları oldukça flu ve muğlak olarak değerlendirdi. Aynı şekilde, sanatsal bir üretim süreci ile bir performans sergilemek arasında ciddi farklar görmeyişinin getirisi olarak bunlar arasındaki geçişkenlikleri dile getirdi. Eylemenin, pratiğin, üretimin performatif bir uzantısı olarak yaratılan mekân fikrinden yola çıkarak, Mixer’deki Arzu Kadar Kadim sergisinin oluşma sürecinden ve serginin ziyaretçiler üzerinde bıraktığı etkiden örnekler sundu. Polat’ın, sergi alanını; yaratılan atmosferle izleyiciyi de mekâna dâhil eden ve ziyaretçilere performatif bir deneyim alanı sunan bir anlatı mekânı olarak değerlendirmesi ve performativiteyi mekân deneyimi üzerinden tanımlaması ilgi çekiciydi. Oturumun ikinci yarısında, Michael Maurissens’in on the nature of context videosu Kunststiftung NRW iş birliğiyle ilk kez izleyici karşısına çıktı. Bu video çalışmasında yer alan oyuncu ve performans sanatçısı Şükran Çakmak ile gerçekleştirilen söyleşide, Kafka’nın “Yuva” isimli öyküsünden esinlenerek kurguladıkları performans üzerine konuşuldu. Maurissens’in Türkiye’de düzenlediği atölye sürecinde deneyimlediği seçim gündemi ve deprem süreciyle birlikte yuva kavramı üzerine tekrardan düşündüğünü ve hem insanların yuvalarına karşı kaygılarını yansıtma şekillerine hem de gözleniyor olma ve yaralanabilirlik hâline dair kaygı ile “Yuva” öyküsü arasında özdeşleşim kurmuş olabileceğini dile getirdi. Bunun yanında Çakmak, Türkiye’deki tiyatro dünyasında yeni bir dil arama çabasının ve çağdaş anlatım tekniklerine dair yeniliklerin azaldığını, bu nedenle çağdaş dans ve performans sanatına yöneldiğini belirtti. Türkiye’de performans sanatının sokakta başladığını, başlangıçta kendisine performans sanatçısı demeyen aktivist kişiler tarafından yürütüldüğünü ve 90’lar ve 2000’lerdeki sokağa dair bu özgün işlerin ilham verici olduğunu gündeme getirmesi kayda değerdi. Son olarak Çakmak, performans sanatının politik olarak aktivizme en çok yaklaştırılabilecek sanat dalı olduğunu ve bu şekilde aktivizmle birlikte yürütüldükçe kendi yolunu bulacağını düşündüğünü ifade etti.

İlginizi çekebilir:  Mona Lisa’nın Altındaki Gizli Çizim

Akan Beden’in üçüncü ve son etkinliği, 13 Eylül’de Melike Bayık moderatörlüğünde KOLİ Art Space’te Dilşad Aladağ’ın katılımıyla gerçekleşti. Aladağ TAKLAK performasının ardından “Kişisellik ve Toplumsallık Arasında” başlıklı söyleşiyle kendi yaşamı ve pratiğini birleştiren özel bir kapanışa imza attı. Sunum performansının etkileyici bir örneğini sergileyen Aladağ; toplumsallık içinde sıkışan kişiselliği, alternatif bir tarih yazımı şeklinde izleyiciyle buluşturdu. TAKLAK aidiyet problemine, başkalaşma deneyimine, kurgulanmış sınırlara, ötekiyle kurulan ilişkiye, hatıraların sürekliliğine, doğa ve toplumsallık arasındaki gerilime dair çarpıcı bir yüzleşme deneyimi sundu. Performans sanatının “tarih yazma”sının imkânı, sergilenen örneklem ile birlikte ele alındı. Aladağ, kişisel tarihin performatif bir eylem olarak yazılma biçimi, performans sanatının alternatif tarih yazımına aktivist bir alan açmasının üzerinde durdu. Son olarak söyleşide, performans sanatının Avrupa ve Türkiye’deki yeri ve potansiyeli değerlendirildi.

Akan Beden Performans ve Konuşma Dizisi’nin ikinci edisyonunda gerçekleştirilen söyleşilerin tamamı Sanat Kritik’in YouTube kanalında izlenebilir. Akan Beden sonraki edisyonlarında yeni iş birlikleriyle performans sanatını/sanatçılarını gündeme getirmeye ve alanla ilgili çeşitli sorunsalları ele almaya devam edecek.

Previous Story

Picasso’nun ilham perisine 139 milyon dolar

Next Story

İzleyicinin Dijital Evrende Yolculuğu

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights