Ağaçların Dalları, Su Birikintileri ve Yansıyan Günışığı…

//

 Kara Madde isimli serginizde doğada ‘fotoğrafçı gözünüzle’ gördüklerinizi kareleştiriyorsunuz. “Doğadaki rastlantısal, anlık dokular” diye tanımladığınız bu karelerin içeriğinden örnek verir misiniz?

 Gökyüzünün, ağaçların dalları ve yapraklarının zemine düşen yansımaları, küçük su birikintileri, toprak, gölgeler ve yansıyan günışığı sonsuz bir yerçekimiyle aynı yüzeyin üzerine göçmüş gibiydi.  Ben tek bir jestle tüm görünür katmanların üst üste bindiği, iç içe geçtiği bu görüntüyü fotoğrafa aktardım yalnızca.  Ancak bu görüntüler fotoğrafa dönüştükten sonra, onların görünür olandan daha fazlasını barındırdıklarını hissettim.  Onlara yeniden baktığımda gerçekte olmayan, hayali ama bir o kadar da dünyevi bir bütüne ulaşmak istediğimi gördüm.

Son serginizdeki işleri ne kadarlık bir sürede oluşturdunuz, üretim sürecinizi, nasıl çalıştığınızı bizimle paylaşır mısınız?

 Bir seri oluşturmak veya bir proje yapmak için yola çıkmam hiçbir zaman.  İşlerimde, görünenin arkasında bir düşüncenin, başka bir sözün oluşu, hep ilgilendirdi hep heyecanlandırdı beni. Fotoğraflarımın tanımsız olmasını seviyorum bir anlamda.

Bu serinin ortaya çıkışı, güçlü bir çağrışımla oldu diyebilirim.

“Kara Madde” serisindeki fotoğraflarda, her ne kadar bildik ve görünür bir imaj olsa da, görülmez bir şeyi fotoğraflamış gibiyim.

Gerçek imajlardan yola çıkarak, düşsel, sübjektif izler barındırıyorlar.  Birçok katmanın içi içe geçip, preslenip zamanda yolculuk etmesi gibi.  Var olan bir görüntüyle, asfalt üzerine yansıyan doğa parçaları ile, evrenin kendi hikayesini anlatmasına tanık olmak ve bir anlamda sonsuzlukla ve bilinmeyenle yüzleşmek gibi.

 

Yeri gelmişken fizikçilerin açıkladığı “kara madde” meselesinin ne olduğunu anlatır mısınız?

 Yakın zamanda fizikçiler görebildiğimiz maddenin oluşturduğu çekimin büyük bir hızla hareket etmeye devam eden evreni bir arada tutmaya yetmeyeceğini keşfettiler.  Evreni bir arada tutmaya yetecek kadar çekimi oluşturan ancak bizim göremediğimiz başka bir madde daha olmalıydı.  Bu maddeye kara madde veya karanlık madde ismi verildi.  Kara madde ışığı emmez, yansıtmaz veya yaymaz; yalnızca oluşturduğu çekimle tespit edilebilir.  Benim fotoğraflarımda da hayali bir yerçekiminin bir araya getirdiği bu dünyaya ait sayısız katman vardı.  O yüzden bu seriye “Kara Madde” ismini verdim.

 

 “Kara Madde” kuramını işlerinizle nasıl bağdaştırdınız?

 Bu cevabı görme teknolojileri ve dönemlerine göre anlatmak isterim.

İlki Floransa Perspektifi; su an bizim görsellik dediğimiz şeyin, olgunun temeli oluşturan evre.  Rönesans’ta bizi etkileyen onca eserin görme biçimleriyle yakından ilgili olduğunu düşünüyorum. Figürlerin gerçekmiş gibi üç boyutlu resmedilmesi Floransa Perspektifi sayesinde gerçekleşti. Doğu kültüründe figürlerin ve nesnelerin derinliği yoktu iki boyutlu çizildi.  Mesela Hint ve Arap minyatürleri.

İkinci evre Fotoğraf makinesinin ve Fotoğrafın icadı oldu.  Aslında fotoğraf makinesi 1826 da keşfedilmesine rağmen, Camera Obscura’da beliren görüntünün sabitlenebildiği, dünyaya duyrulması 1839 u buldu.  Ve fotoğrafın bulunmasıyla çerçeve genişledi, teknik olanaklar başka yaratıcılıklar getirdi, fotoğraf Piktoryalizm gibi akımlarla sanata yöneldi.  Özellikle fotoğrafın gerçekle olan sıkı durusu işleri büsbütün karıştırdı.  İlk başta ressamlar kare kutudan yansıyan imajları resmetmeye başladılar, fotoğraf kutusundan yansıyan ışığı kopyaladılar.

Üçüncü evere ise ve Hubble teleskopu; evrenden topladığı datalar ve dijital görüntüler oluşturduğunu düşünüyorum.  Tarihte ilk defa biz evrenden bu kadar ayrıntılı görüntüler, milyonlarca ışık yılı uzaktaki yerlerden çeşitli görsel datalar toparlayıp, bunları görebilir hale geldik.  Nasa’nın yayınladığı görseller, fotoğraf demek yanlış olur, milyonlarca kameradan topladığı dataları ilk önce siyah beyaz bir şekilde haritalandırıyorlar, daha sonra ışık frekanslarının ve birtakım gazların göstergeleri doğrultusunda renklendiriliyor.  Bir anlamda görsellik evreni yaratılıyor, üretiliyor.  Ve bunların ne kadarının gerçeğe karşılık geldiğini bilmiyoruz, ama dünyaya servis ediliyor.

İlginizi çekebilir:  Bağımsız Sanatçı Olmak: Yoksunluk mu Özgürlük mü? I – Murat Germen

Bu evreler, bu dönemler evreni algılayışımızı, kendimizi algılayışımızı çok dönüştüren, üç önemli dönüm noktası.

“Kara Madde” bunlardan sonuncusuna işaret eden bir seri.  Bu fotoğrafları çekerken de, bakarken de Nasa’nın görsellerini çağrıştırdığını gördüm.

 

Fotoğrafı tür olarak seçmenizin nedenleri neler?

 İşlerimin kilit noktası “zaman”.  Zamanı bir boşluk olarak düşünüyorum, onu dolduran bizleriz.  Geçmişimizi bilerek, şimdiki zaman var; gelecek meçhul.  Fotoğrafın da zamanı en iyi yorumlayan mecra olduğunu düşünüyorum.  Deklanşöre bastığınız an fotoğraf zaten nostalji oluyor, geçmişte kalıyor.  Zaman olgusu en yoğun bir şekilde bu serimde var.

Yıllar içinde, çektiğim her fotoğrafın bir alt duruşu, ayrı bir katmanı olduğunu fark ettim. Erken dönem işlerimde de var olan, bazen yalnızca ışığın kendisini fotoğrafladığım işler, mesela “Olduğu Gibi” serisinde çok vardı.  “Kara Madde” de ise artık tamimiyle belli bir yüzeyin yansıması ve bütün o görsel materyalin ayni yüzeye göçmüş gibi olması… {sonsuz yerçekimi} ifadeleri…bu da karanlık madde dediğimiz şeyin göstergelerinden en önemlisi aslında.  Aynı çekim, görünmez çekim “Bu Dünyaya Ait İzler” serisinde da var.  Yüzen uçuşan birçok şeyin nesnenin figürün, bir düzleme yerleşmiş gibi görünmesi.

Nasıl ki evreni birlikte tutmaya yarayan Kara Madde veya Karanlık madde var, bizi de atmosferden de daha içeride, bizi birbirimize bağlayan görünmez ipler olduğunu düşünüyorum.

 

En çok ilham aldığınız sanat eserleri, kitap, tuval, müzik, film, tiyatro … her alandan olabilir. İstediğiniz kadar örnek verebilirsiniz?

 Rönesans döneminin hem mitolojik konuları hem de ressamların tablolarında uyguladığı özellikle ışıklar…

20 yüzyıl sürrealist ressamları; Rene Magritte, Salvador Dali …

Richard Serra’nın heykellerindeki derin anlam…

Hiroshi Sugimoto’nun fotoğraflarındaki yalın ve durgun ışık…

Duane Michals’ın fotoroman tarzındaki anlatımları…

Çağdaş sanatın en önemli temsilcilerinden Matthew Barney’nin yapıtları, içerik ve anlatım olarak ilgimi çekiyorlar.

 

 “Kara Madde” serisini oluştururken ilginç şeyler deneyimlediniz mi? Çekim aşamalarında, ‘rastlantısal’ anlar yaşanırken ilginç hikayeler biriktirmiş olmalısınız? Varsa bizimle paylaşır mısınız?

 “Kara Madde” serisi, genel fotoğraf pratiğime göre oluşmadı.  Gerçeklik ile soyut bir anlatımın karşılaşması diyebilirim. Yaşadığımız her an gerçek ve kurgunun çelişkisi içindeyiz.  Sonsuz devamlılıkta hayal edilebildiğimiz her şey herhangi bir zamanda karşımıza çıkabilir ve çağrışımlarını farklı görmemizi sağlar.  Bazen ilk bakışta gördüğümüz ışık ve renktir, geri kalan diğer tüm özelliklerini algılarımızla fark ederiz.  “Kara Madde” serisindeki  fotoğraflar da ışık ve açıdan dolayı, print edildiğinde gravür hissini verdi.

Fotoğraf bazen uzun bir metini bir çırpıda söyler.  Sözün olmadığı üç boyutluymuş gibi bir anlatıma geçtiğini hissederiz.  Asfalt üzerinde yoluma çıkan “Kara Madde” fotoğrafları bu illüzyonla oluştu.

 

Ani Çelik Arevyan Artisist Photographer

www.anicelikarevyan.com

Previous Story

SALT’ta bu hafta

Next Story

BALTIMORE MÜZESİ KADIN SANATÇILARI DESTEKLEYECEK

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights