- Koronavirüs kuşkusuz sağlık hizmetlerinden teknolojiye, birçok alanda yer alan eşitsizliklerin iyice farkına varmamızı sağladı.
- Bu eşitsizlikler, etnik yapıdan gelir düzeyine kadar birçok alanda hissediliyor.
COVID-19 salgını, sosyo-ekonomik eşitsizlikleri keskin bir biçimde ortaya koydu. Sağlık hizmetlerine ve yeşil alanlara erişimden, iş ve eğitime; koronavirüsün eşitsizliği görünür kıldığı alanlar şunlar:
Yeşil alanlara erişim
Araştırmalar, yeşil alanların zihinsel ve fiziksel sağlığımız için birçok yararı olduğunu gösteriyor. Ancak, milyonlarca insana sokağa çıkma kısıtlaması getirilmesi ile birlikte bu yeşil alanlara erişimdeki eşitsizlik üzerine tartışılan bir konu haline dönüştü.
Güney Afrika’da yapılan son araştırmalar, ‘beyaz’ mahallelerin halka açık parklara 700 metre daha yakın mesafede olduğunu ve ağırlıklı olarak siyahların yaşadığı bölgelere göre %12 daha fazla ağaç örtüsüne sahip olduğunu gösteriyor.
Sağlık Erişimi ve Sonuçları
Avrupa’da yapılan araştırmalar, nispeten iyi gelişmiş sağlık sistemlerinde bile sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizliğin devam ettiğini gösteriyor. Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı 2018 raporunda belirtildiği üzere “en düşük gelirli beşte birlik dilim, sağlık hizmetlerine etkili erişim açısından en dezavantajlı gruplar arasında”
Rapor; kadınların ve göçmenlerin karşılaştığı zorluklarla ilgili olarak cinsiyet, ırk ve ikamet durumu gibi konular üzerinden vurgu yapıyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı üzere, “eğitim, istihdam durumu, gelir seviyesi, cinsiyet ve etnik köken gibi sosyal faktörlerin, bireylerin sağlık düzeyi üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduğuna dair çok sayıda kanıt bulunmaktadır”.
Örneğin Birleşik Krallık’ta yürütülen araştırmalar, azınlıkların ve etnik grupların COVID-19’dan orantısız bir şekilde etkilendiğini göstermektedir. Benzer bir tablo Amerika Birleşik Devletleri’nde de görülmektedir.
Bu farklılıklar, ülkeler arasındaki birçok eşitsizlik unsuru arasında en dikkat çekeni. Örneğin tüberküloz kaynaklı ölümlerin %95’i gelişmekte olan ülkelerde meydana gelmekte ve beklenen yaşam süresi 34 yıl kadar geniş bir aralıkta değişmekte.
Bulaşıcı olmayan hastalıklara bağlı erken ölümlerin %87’si, düşük ve orta gelir düzeyli ülkelerde gerçekleşmekte. Bu ülkelerin çoğunda, bu hastalıkların yol açtığı maddi yük insanları yoksulluğa itmekte, bunun sonucunda kalkınmaya zarar vererek ve sağlık sorunlarını şiddetlendirmekte.
Sayısal Uçurum
Milyonlarca öğrenci ve okul çalışanı, sokağa çıkma yasağı ve sosyal mesafe gereği evlerine gönderilip uzaktan çalışmaya mecbur kaldı.
Bu durum değişik coğrafi alanlarda sosyo-ekonomik koşullar bakımından farklılık gösteren bireylerin, bilgi ve iletişim teknolojilerine erişimine dair adaletsizliğini gözler önüne serdi.
Örneğin, Hindistan nüfusunun yaklaşık %50’sinin (600 milyondan fazla birey) internete erişimi bulunmamakta. Hatta birçok Afrika ülkesinde bu yüzde daha fazla. Milyonlarca insan için, uzaktan çalışma veya eğitim bir hayalden öte değil.
Düşük gelirli ebeveynlerin çocuklarının yüksek gelirli ailelere göre pandemi sırasında ‘dijital engellerle’ karşılaşacağı kaçınılmaz bir gerçekti. COVID-19 bu durumu gerçek kılmakla kalmayıp, sayısal uçurumu derinleştirdi.
Sanal Dünyada İş Hayatı
Sayısal uçurum yetişkinler ve çalışma hayatları için de sorun oluşturuyor. İnternet erişiminin yüksek olduğu bir ülkede bile, internet bağlantısı zayıf olan insanlar, yeni sanal video-konferans dünyasında yer edinmekte zorlanıyor.
Hollanda’da yapılan bir araştırmaya göre, yüksek eğitimli ve vasıflı kişiler uzaktan çalışma imkanına sahipken düşük vasıflı çalışanlar iş kayıplarına ve çalışma saatlerinde azalmalara maruz kaldılar.
Stanford Üniversitesi’nde profesör Nicholas Bloom, bu gidişatın “eşitsizlik için bir saatli bomba ürettiğine” dikkat çekiyor ve evden çalışmanın etkilerini şu şekilde açıklıyor:
“Araştırmalarımız gösteriyor ki daha eğitimli, daha yüksek gelirli çalışanların evden çalışma olasılıkları daha yüksek. Bu sebeple onlar çalışarak maaş almaya, becerilerini geliştirmeye ve kariyerlerini ilerletmeye devam ediyor. Bununla beraber, işlerinin doğası gereği ya da uygun kişisel alanı veya internet bağlantısı olmaması nedeniyle evden çalışamayan insanlar geride bırakılıyor.”
Erişilebilirlik ve engellilik
Pek çok engelli insan da pandemi sürecinden orantısız bir şekilde etkilenmekte. Birleşik Krallık ‘ta yapılan araştırmalar, görme engelli kişilerin üçte ikisinin sokağa çıkma kısıtlaması başlamasından bu yana daha “az bağımsız” hissettiğini gösteriyor. Ayrıca Birleşik Krallık’ta COVID-19 ölümlerinin üçte ikisinden fazlası engelli kişiler olarak kaydedilmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü, “engelli kişilerin daha olumsuz sağlık sonuçları yaşadığını, eğitim ve iş fırsatlarına daha az erişime sahip olduğunu ve engelli olmayanlara göre yoksulluk içinde yaşama olasılığının daha yüksek olduğunu” açıklamıştır.
Engelli kişilerin pandemi bağlamında karşılaştıkları zorluklar sağlık hizmeti de dahil olmak üzere birçok temel hizmete erişimde yaşanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün ciddi zihinsel bozuklukları olan kişilerle ilgili yayınladığı ankete göre gelişmiş ülkelerdeki hastaların %35 ila %50’sinin ve gelişmekte olan ülkelerdeki hastaların %76 ila %85’inin bir önceki yıl hiç tedavi görmemiştir.
COVID-19 salgını yukarda bahsedilen ve öteden beri var olan eşitsizlikleri ve bunlarla mücadele etme ihtiyacını odak noktası haline getirmiştir.
Dünya Ekonomik Forumu’nun UpLink platformu, COVID müdahalesi sürecinde belirginleşmiş sosyal adaletsizlikler ile mücadele etmeyi amaçlayan, katılımcıların farklı fikirler ve çözümler üreteceği COVID Social Justice Challenge adlı bir yarışma başlattı.
Covid-19 salgını ile iyice derinleşen eşitsizlikler konusunda nasıl adımlar atılacak ve mevcut durum global anlamda yaşantımızı nasıl etkileyecek göreceğiz.