Kayıtdışı Takımlar: Belleğin Öteki Tarafı -

Kayıtdışı Takımlar: Belleğin Öteki Tarafı

Emin Çizenel’in Kayıtdışı Takımlar sergisi, bireysel ve toplumsal hafızayı iç içe geçirerek geçmişin “kayıt dışı” hikâyelerini gün yüzüne çıkarttı.

/

Emin Çizenel’in Mine Sanat Galerisi’ndeki Kayıtdışı Takımlar sergisi, sanatçının son dönemlerde bireysel ve toplumsal hafıza konularına odaklanan yaklaşımının bir çıktısı olarak göründü. Türkiye ve Kıbrıs tarihine dair bireysel anıların iç içe geçtiği sergi geçmişin hayalete benzer imajlarını bugüne taşıyarak ziyaretçiyi bir tür zaman yolculuğuna davet etti. Sanatçı bir söyleşisinde “Ne yaşadıysam onu resmettim” demiş ve anlatısı “sadece bireysel değil, kolektif bir geçmişin sanata dönüşmüş hikâyesi” olarak tanımlanıyor. Sergiye dair metinlerde belirtildiği gibi de serginin genel yerleştirme düzeni bireysel hafızayı toplumsal olanla kaynaştırarak derin bir anımsama pratiği öneriyor.

İzleyiciler Mine Sanat Galerisi’ne adım attıklarında mekânın bir hafıza yolculuğuna dönüştüğüne tanık olacaklar. Duvarlar sadece bir sergiye ait yapıtları değil aynı zamanda yakın dönem tarihine tanıklıkları belgeleyen evraklar gibi çalışmaları içeriyor. Her bir parça kendine özgü bir anlatının parçalarını içerme işlevi görüyor. Sergiyi dolaşmak sanki geçmişin arşivlerinde gezinmeye benziyor; zira yapıtlar arasındaki ilişki belli ve kararlı bir ritimle kurgulanmış. Yapıtlar izleyiciyi mekânsal bir anlatı dizgesine davet ediyor ve tabiri caizse bu kurgu, izleyicinin bilinç akışını anılara sürüklüyor ve bir sonraki işin ardında beliren figür veya imge ziyaretçiyi derin bir geçmişe taşıyor.

Mine Sanat Galerisi’nin çıkardığı Çağdaş 1985’in 42. sayısı sanatçının sergisine ayrılmış. Çizenel, bu yayın içinde Esra Plümer Bardak’la yaptığı söyleşide “Bizimki gibi küçük bir toplumun hafızası, her seferinde bir bellek oluşturabilecek süreçleri yazılı metinlere dönüştüremedi… Benim yapmak istediğim şey, anılarla dolu ama kayıp bir hafızayı bularak fitillemeye çalışmak”, diyor. Bu ifade özünde sanatçının üretim motivasyonunu özetler niteliktedir: Çizenel geçmişi bir nostaljik malzeme olarak değil, aksine bugünün eksiklerini tamamlayacak bir arşiv olarak ele alıyor. Kayıtdışı Takımlar işte bu harekete geçirme eylemini somutlaştırıyor. Bireysel ve toplumsal hafızanın birbirine sızdığı bir alanda unutulmuş imgeleri yeniden-dolaşıma sokuyor. Örneğin galeri alanının girişinde izleyici karşısında siyah-beyaz renklerde bir futbol takımını buluyor: on bir figür var; yedisi ayakta, dördü çömelmiş. Bu figürlerin önüne yerleştirilmiş elinde topla duran tek kişi ise sanatçının kendisi. Sahnedeki figür geçmişin gölgesinden bugüne sarkan bir oto-portreye dönüşürken, bu özünde Anber Onar’ın ifadesiyle “kayıt dışılığı resmileştiren” ironik bir jest olarak görünüyor. Bu figür, izleyiciyi oyuna dahil etmektedir, fakat oyuncunun hücum ya da defans olup, olmadığının belirsizliği izleyiciyi aktif bir pozisyon almaya zorlamaktadır. Bu yönüyle Kayıtdışı Takımlar aynı zamanda bir sergi ve hafızanın sahasında oynanan bir maçtır. Onar’ın aktarmasıyla “Altın Geçit Resmi” serisindeki dokunuşlar, unutuşun içinde kalan hikâyelere görünürlük kazandırmaktadır. Üçgen biçimindeki soyut portrelerse bireyleri ve kolektif kimlikleri temsil eden sessiz tanıklıklardır ve özünde bu üçgenlerin çıkış noktası fotografik portredir; terzilerin elbiselerden artan kumaş parçaları sanatçının elinde birer soyut portreye dönüşür. Böylece Kayıtdışı Takımlar kimliğin gündelik maddeler içinde nasıl saklı kaldığını ve sanatın o saklı olanı nasıl görünür kılabileceğini araştırır.

“Kişisel Tarih” ve “Çekmeceler”

Malzeme tercihlerine bakılırsa her bir unsurun tarihsel bir kod taşıdığını öne sürebiliriz. Çizenel kaybolan ve kayıtdışı kalan anıları kullanılmış kâğıt, zarf, not ve tekstil parçalarıyla yeniden- görünür kılıyor. Bu malzemeler sanatçının hafızayı güncelleme çabasının bir parçası olarak geçmiş ile bugün arasında metaforik bir köprü kuruyor. Futbol takımı oyuncularının figürlerinin bulunduğu “Takım” çalışması eski bir fotoğrafın bir parçası olarak bir dönem gururla kutlanmış, ancak unutulmuş bir seremoninin izini sürmektedir. Kitaptan yırtılmış eski sayfalar gibi duran kâğıt yüzeyler solmuş anılarla doludur; katlanmış haldeki kağıt parçalarsa adanın terk edilmiş mahallelerini ve özlem duygusunu çağrıştırmaktadır. Emin Çizenel’in işleri doğup, büyüdüğü Malya’nın tozunu üzerinde taşımaktadır ve bu bireysel arkeoloji sergide kullanılan kâğıtlar, zarflar, kumaşlar ve notlarla yeniden yüzeye çıkar. Sanatçı “Kişisel Tarih” ve “Çekmeceler” başlıklarını “kendi arkeolojisini kazmak” olarak nitelendiriyor. Bu yaklaşım Çizenel’in sanat üretimiyle tarih arasındaki ince bağı açıklıyor: Tarih yazımının unuttuğu şeyleri, bireysel bir anlatının estetiğiyle ortaya koymak. Oya Silbery’nin bunu “Emin Çizenel’in sanatı, birbirleriyle bağlantılı konuların kesintisiz bir bellek kaydı gibidir”, şeklinde tanımlıyor.

Bu sergide hafıza maddi ve soyut katmanlarda dolaşıma sokulmuş gibi görünüyor. Çizenel tam da bu anlamda kendisinin ifade ettiği gibi bastırılmış bir hafızayı yeniden görünür kılıyor. Bu ifade yapıtların tamamının içine işleyen temel mesafeyi özetliyor aslında. Pürüzlü çizgi ve lekelerle oluşturulmuş figüratif desenler tıpkı flu hatıralar gibi belirsiz yüzler barındırıyor. Her bir yüz kendine ait hatlarıyla belirgin olmaktan ziyade kolektif bir hikâyeye ait birer anonim anlatıcılara dönüşüyor. Bu anonimlik unutulmaya maruz kalan çok sayıda anonim hikâyeyi çağrıştırırken, izleyiciyi hafızasının derinliklerine bakmaya davet ediyor. Dolayısıyla sergi aynı anda hatırlamanın ve unutmanın geriliminde dolaşan çok katmanlı bir anlatıya dönüşüyor. Yine sergideki ironik ton, politik bir mizah duygusuyla birleşiyor. Çizenel’in figüratif sistemi tıpkı bir takımın dizilişi gibi birey-toplum ilişkisini tartışmaya açmaktadır. Turan Aksoy’un deyişiyle sanatçının “muzip kişiliği” aynı anda anlatıcı ve oyuncudur.

Sanatçı 1970’lerden bu yana yapıtlarının çoğunda ada tarihinin yansımaları olan kimlik ve benlik meselelerini işliyor. 2018–2019 yıllarında üretmeye başladığı Kayıtdışı Takımlar serisinin ilk parçaları 2021’de ilk kez izleyiciyle buluşmuş, şimdiyse Mine Sanat’ta yeni bir mekânsallık kazanarak yolculuğuna devam ediyor. Böylece sanatçının belirgin bir hafıza arşivi oluşturma amacı geçmişten bugüne uzanan izleri somut bir hale getiriyor.

Çizenel’in pratiği insanların kendilerini tarif etme biçimidir ve sanatçı unutulmuş bir toplumsal hafızayı yeniden kurarken, bireysel hikâyeleri tarihsel bir bağlama yerleştirmektedir. Oya Silbery bunu “bireysel olandan yola çıkarak toplumsal olanın oluşturulmasına katkı sağlayan tarihsel bir bellek kaydıdır” olarak tanımlamaktadır. Bu yönüyle Kayıtdışı Takımlar unutulmuş kayıtların yeniden-okunması olarak görülebilir. Çalışmalar geçmişin gölgelerine ışık düşürürken, sanatçı izleyiciyi kendi bellek haritasını çıkarmaya davet eder. Ayrıca izleyiciyi görünmez ile görünürün, unutmayla hatırlamanın sınırlarında gezdiren çok katmanlı bir deneyimdir. Figürler ve imgeler hafızayı titreten birer çağrı gibi belirmektedir. Böylece sergi geçmişin karmaşalarını çözmeye davet eden bir pratik olarak görülebilir ve unutulmuş her anıyı tekrar aydınlatmak için bir imkândır. Emin Çizenel geçmişin hikâyelerini dile getirerek hafıza yükünü üstlenenlere çağrıda bulunmaktadır.

Karanlığın Katmanlarında Bir Hafıza Yolculuğu

0 0,00