Kanada’nın başkenti Ottawa’da yer alan National Gallery of Canada, yalnızca bir sanat müzesi değil; tarihsel anlatılarla kültürel çeşitliliğin kesişiminde konumlanan bir hafıza mekânı. Yerli sanatçıların görünürlüğünden dijital dönüşüme, uluslararası koleksiyon politikalarından Venedik Bienali’ne uzanan bu çok katmanlı kurum, sanatın hem bugünü hem de geleceği için benzersiz bir vizyon sunuyor.
Ulusal Bir Müzenin Değişen Rolü
1881 yılında kurulan National Gallery of Canada (NGC), yalnızca bir sanat koleksiyonu oluşturmakla kalmadı; Kanada’nın kültürel kimliğini inşa eden bir kurum hâline geldi. 1988 yılında bugünkü modern binasına taşınan müze, zaman içinde kalıcı koleksiyon yapısını da dönüştürdü. Özellikle 2000’lerden itibaren Kanada’daki Yerli halkların sanatsal mirasına daha fazla alan açarak, tekil bir ulusal anlatı yerine çoklu ve çoğulcu bir tarih vizyonunu benimsedi.
National Gallery of Canada’ı dünya sanat müzeleri arasında nasıl konumlandırırsınız? NGC’yi çağdaşlarından ayıran nedir?
Ulusal müzelerin rolü büyük: NGC olarak 145 yıllık geçmişimiz boyunca inşa etmeye çalıştığımız yapı zamanla değişti. 1881’de kurulan müzeyle bugünkü arasında büyük fark var. Amacımız yalnızca bir koleksiyon oluşturmak değil, aynı zamanda ulusal tarih anlatıları kurmak. Ancak bu tarihler tekil değil; göçlerle, kültürel çeşitlilikle sürekli olarak çoğalan çoklu anlatılar söz konusu. 1940’larda İtalyan, 1970’lerde Vietnamlı göçmenlerle birlikte çokkültürlü bir tarih biçimleniyor ve bu da programlarımızı, koleksiyon yöntemlerimizi ve anlatım biçimlerimizi doğrudan etkiliyor.
Bugün galerinin kalıcı koleksiyon bölümlerinde, Kanada’nın dört bir yanından yaklaşık 800 eser —resim, heykel, baskı, fotoğraf ve dekoratif sanat objeleri— 5000 yıl öncesinden 1967’ye kadar uzanan bir zaman aralığında sergileniyor. Aralarında A.Y. Jackson, Emily Carr, Tim Pitsiulak gibi isimlerin yer aldığı 100’e yakın Yerli sanatçının eseri, hem tarihsel hem çağdaş bir sanat deneyimi yaratıyor.

Sanatla Anlatılan Bir Ulus
National Gallery of Canada, yalnızca geçmişin izlerini saklayan bir arşiv değil; sanat aracılığıyla bugünü ve geleceği inşa eden bir kurum. Bu yaklaşım, müzenin koleksiyon politikalarına da yansıyor. Her yıl Kanada hükümeti tarafından sağlanan 8 milyon dolarlık bütçe, yalnızca “büyük isimlerin” değil, Kanadalı sanatın farklı yönlerini temsil eden üretimlerin koleksiyona kazandırılması için kullanılıyor.
Jean-François Bélisle’e göre bu süreçte yanıtı aranan sorular oldukça açık:
“Bu eser Kanada’daki sanat tarihi anlatısına nasıl katkı sağlar? Kanadalılar için ne ifade eder? Eksik kalan hangi anlatıları tamamlar?”
Müze, bu anlayışla yalnızca satın alma değil, diğer kurumlarla ortak alım gibi alternatif yöntemlere de yöneliyor. Örneğin, Tate Modern ile birlikte Mısırlı sanatçı Wael Shawky’nin bir eserini ortak şekilde koleksiyona katmaları, bu yaklaşımın somut örneklerinden biri. Böylece eserler birden fazla müzede dönüşümlü olarak sergilenebiliyor, bu da sanatın uluslararası dolaşımını teşvik ediyor.
Müzenin eser elden çıkarma politikası ise oldukça temkinli.
“Elden çıkarım mümkün ama yaygın değildir. Bir eserin koleksiyondan çıkarılabilmesi için güçlü bir gerekçeye ihtiyaç var. Örneğin aynı eserden üç tane varsa, biri çıkarılabilir. Ama gelir elde etmek için satış yapmak? Hayır, bu bizim yolumuz değil,” diyor Bélisle.
Bugün NGC’nin koleksiyonunda 90.000’den fazla eser bulunuyor, ancak bunların yalnızca 2.000’i sergileniyor; diğer 2.000 kadarı ödünç verilmiş ya da dolaşımda. Fotoğraf koleksiyonu ise başlı başına bir arşiv: 200.000 parçayı aşan bu seçki, dünya çapındaki önemli bir belge niteliğinde.
Bağışlarla Genişleyen Ufuklar
Koleksiyon politikalarının bir diğer ayağını da özel bağışlar oluşturuyor. Bunlar arasında en dikkat çekeni, Vancouver merkezli koleksiyoner ve hayırsever Bob Rennie’nin yaptığı büyük katkı. 2024 yılında, Rennie Ailesi tarafından National Gallery of Canada’ya toplam değeri 22.8 milyon doları bulan, 61 eserlik çağdaş sanat bağışı yapıldı. 2012’den bu yana Rennie’den gelen toplam bağış miktarı 35 milyon doları aşmış durumda.
Bu bağışın merkezinde yer alan sanatçılardan biri Rodney Graham. British Columbia doğumlu Graham’ın müzeye kazandırılan 40 eseri; enstalasyonlardan ışık kutularına, resimlerden nadir video işlerine kadar uzanıyor. Müze direktörü Bélisle, Graham’ın “Kanada çağdaş sanatında zamanla kurulan ilişkileri en derinlikli biçimde sorgulayan sanatçılardan biri” olduğunu belirtiyor.

Rennie Koleksiyonu, yalnızca estetik değil, aynı zamanda politik bir derinlik de taşıyor. Müzenin koleksiyonuna ilk kez dahil edilen Meleko Mokgosi, Toby Ziegler, Allora & Calzadilla, Gilbert & George, Tim Rollins & K.O.S. gibi sanatçılar, sosyal adalet temalarıyla öne çıkan büyük ölçekli işlere imza atıyor.
Bağışın bir diğer dikkat çekici yanı, uluslararası sanatçılar ile Kanada arasında kurulan bağlara odaklanması. Örneğin:
- Ai Weiwei’ye ait üç yeni eser, koleksiyonda zaten yer alan üç diğer işle birlikte daha bütüncül bir seçki sunuyor.
- Yinka Shonibare’nin 6.600 kitaptan oluşan, göçmen nüfusları odağına alan yerleştirmesi, Amerikan kıtasının çokkültürlü yapısını onurlandırıyor.
- Mona Hatoum ve Dan Graham gibi isimler ise Vancouver’daki yaratıcı etkileşimleri sayesinde Kanada ile uzun süredir süren bağlara sahip sanatçılar olarak öne çıkıyor.
Bu bağışlar, NGC’nin yalnızca ulusal değil, aynı zamanda uluslararası ölçekte düşünmeyi ve üretmeyi hedefleyen bir çağdaş sanat kurumu olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Yerli Anlatılarla Yeni Bir Müze Dili
National Gallery of Canada, son yıllarda yalnızca koleksiyonlarını değil, kurum kimliğini de yeniden düşünmeye başladı. Bu dönüşümün merkezinde ise Yerli sanatçılarla kurulan yapıcı ilişkiler, sömürgeci tarih anlatılarının sorgulanması ve alternatif küratöryel yaklaşımlar yer alıyor.
Müzenin Yerli Yöntemler ve Sömürgeciliğin Sonlandırılması Başkan Yardımcısı Steven Loft, bu süreci şöyle anlatıyor:
“Kalıcı koleksiyon sergisi zamanla değişerek daha fazla Yerli ve Kanadalı içeriğe odaklanmaya başladı.”
NGC’nin bu konudaki yaklaşımı, yalnızca geçici sergilerle sınırlı değil. Müzenin kalıcı koleksiyon sergilerinde de artık 100’e yakın Yerli sanatçının eseri yer alıyor. Rebecca Belmore, Kananginak Pootoogook ve Edward Poitras gibi sanatçılar; hem tarihsel hem çağdaş bağlamda müzenin yeni vizyonunun taşıyıcıları arasında.

“Rebecca Belmore, uluslararası alanda tanınan çok disiplinli bir sanatçıdır. Eserleri, Yerli toplulukların politik ve sosyal gerçekliklerine derinlemesine bağlı. Kendi kuşağının en önemli sanatçılarından biri olarak giderek daha fazla kabul gören Belmore’un performansları, videoları, heykelleri ve fotoğrafları, Kanada’daki Yerli halkların süregelen baskı tarihini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.” diyor Steven Loft.
Müze aynı zamanda, kutup çevresindeki bölgelerde yaşayan sanatçılarla işbirliği yaparak uluslararası bir sergi planlıyor. 2026’da açılması planlanan Qillaniq adlı bu sergi, Inuit, First Nations, Sami ve Native Alaska topluluklarının sanatsal üretimlerini bir araya getirecek. Loft’a göre bu sergi, sadece kültürel bir gösteri değil, “bir iyileşme ve yeniden kurma sürecinin parçası.”
Geçmişle Hesaplaşma, Gelecekle Diyalog
National Gallery of Canada, yalnızca koleksiyon içeriğini değil, uluslararası temsiliyet biçimlerini de yeniden şekillendiriyor. Bu dönüşümün en dikkat çekici adımlarından biri, Kanada’nın Venedik Bienali’ne yaklaşımında gözlemleniyor. Yerli sanatçıların küresel sahnede daha fazla yer bulması için somut adımlar atılıyor.
Jean-François Bélisle bu konuda son derece net bir perspektife sahip:
“Müzenin amacı bağlantılar kurmak ve Kanada ile Yerli sanatını dünyaya tanıtmaktır.”
1995 yılında Edward Poitras’ın, 2005’te Rebecca Belmore’un ve 2019’da Isuma kolektifinin Kanada Pavyonu’nda yer alması bu politikanın tarihsel örnekleri. Özellikle Isuma’nın pavyonda sergilediği ve Inuit halkının zorunlu yer değiştirme hikâyesini anlatan film enstalasyonu, küresel göç tartışmalarıyla doğrudan ilişki kuran çarpıcı bir işti.
“1967 yılında Montreal, Quebec’te düzenlenen Expo 67’de “Indians of Canada” Pavyonu yer aldı. Bu pavyon, Kanada genelinden First Nations halkları tarafından yaratıldı. Kanada ve dünyaya sömürge direnişinin kışkırtıcı tarihlerini paylaşma fırsatı olarak kullanıldı. Expo 67’deki diğer eyalet ve ulusal pavyonlardan ayrı konumlandırılan bu pavyon, çağdaş Yerli meselelerini yansıtıyor ve çağdaş sanatı sergiliyordu. Pavyonun etkisi, bugün hâlâ önemli bir değişim adımı olarak yankı bulmaktadır.” diyor Steven Loft.

Loft’un sözünü ettiği Expo 67, yalnızca bir evrensel sergi değil; çağdaş Yerli sanatın ilk kolektif patlamalarından biri olarak kabul ediliyor. Anishinaabe sanatçısı Norval Morrisseau’dan Haida/Tlingit sanatçısı Robert Davidson’a kadar onlarca sanatçının çağdaş işleri, o dönemde kamuoyunun önüne çıkmıştı.
“1967 yılında Montreal’de düzenlenen ve Expo 67 olarak bilinen Uluslararası ve Evrensel Sergi, Kanada’nın Yüzüncü Yıl kutlamalarının merkez noktası oldu. “İnsan ve Dünyası” temasıyla gerçekleşen sergi, 60 ülkenin katılımıyla 90 pavyonda teknoloji harikalarını ve çeşitli gösterimleri sunarak 50 milyondan fazla ziyaretçiyi büyüledi. Ancak 1960’ların sonları büyük sosyal değişimlerin yaşandığı bir dönemdi ve Expo 67’nin her köşesi genel iyimserlik havasını paylaşmıyordu. Çoğu pavyon milliyetçilik temalı övgü dolu imgeler sunarken, Kanada genelindeki çeşitli First Nations topluluklarını temsil eden “Yerli Kanadalılar” Pavyonu, o dönemin küresel bağımsızlık, dekolonizasyon ve sivil haklar hareketlerinin eleştirel tonunu benimsedi.” diyor Loft.
Bugün NGC’nin amacı, bu tarihi mirası taşırken aynı zamanda çağdaş sanat üretimini destekleyen, çoğulcu ve sürdürülebilir bir temsil biçimi geliştirmek. Gerek yerel bağlamda gerekse uluslararası sahnede, Yerli sanatçıların yalnızca ‘görünür’ değil, aynı zamanda ‘etkili’ olması hedefleniyor.
Müze Duvarlarının Ötesi
Sanat yalnızca galerilerde değil; beklenmedik anlarda, geçici duraklarda, bir gece yürüyüşünde ya da ekran karşısında da izleyiciyle buluşabilir. National Gallery of Canada (NGC), bu düşünceyi hayata geçirmek üzere son yıllarda yeni deneyim alanları yaratmaya odaklandı. Ziyaretçiyi yalnızca sanat eserlerinin karşısına değil, onların içine davet eden programlar, etkinlikler ve dijital platformlar devreye alındı.
Jean-François Bélisle, bu dönüşümün çıkış noktasını şöyle anlatıyor:
“Galeri, dijital erişimini genişletmeye ve sanatı Kanada’daki ve ötesindeki izleyiciler için daha erişilebilir hale getirmeyi hedefliyor.”
Bu doğrultuda hayata geçirilen en etkili programlardan biri, her Perşembe akşamı düzenlenen ‘Free Thursday Nights’. 17.00 ile 20.00 saatleri arasında ziyaretçilere hem ücretsiz giriş hem de mevsimlik ikramlar, atölyeler ve tematik turlar sunuluyor.
Kamusal alanlara taşan bu yaklaşımın bir diğer ayağı, dijitalleşme. NGC, yalnızca koleksiyonları dijitalleştirmekle kalmıyor; etkileşimli sergiler, çevrimiçi eğitim içerikleri ve yeni medya projeleriyle farklı izleyici profillerine erişmeyi hedefliyor.
Müzenin dijital sanata yaklaşımı nedir? Müze koleksiyonunda önemli dijital sanat eserleri var mı?
“Teknolojik altyapısını modernize etmeye yatırım yaparak Galeri, koleksiyonunun daha fazlasını dijitalleştirp, destekleyici çevrimiçi sergiler yaratacak ve çeşitli izleyicilere yönelik etkileşimli eğitim içeriği sunmayı hedefliyor. Bu çabalar yalnızca sanal ziyaretçi deneyimini geliştirmekle kalmayacak, aynı zamanda müzenin programlamasının, araştırmasının ve hikaye anlatımının fiziksel duvarlarının çok ötesindeki topluluklara da sunulmasını sağlayacaktır.”
Buna paralel olarak müzenin gelir üretme stratejileri de çeşitleniyor. Online mağaza, özel etkinlik alanı kiralamaları ve müze koleksiyonuna dayalı hediyelik ürünler, gelir kaynaklarının bir parçası.

Geleceği İnşa Etmek
Bugün National Gallery of Canada, yalnızca sanat tarihini belgeleyen bir kurum değil; aynı zamanda kültürel diplomasi yürüten, hikâyeler anlatan, sanatı hem ulusal hem de küresel düzeyde konumlandıran bir yapı. Müze Direktörü Jean-François Bélisle’in liderliğinde, bu vizyon daha da netleşmiş durumda.
Yönetici Direktör ve CEO’nun yetkileri nelerdir?
“Yönetici Direktör ve CEO’nun tek başına karar verme yetkisi yok. National Gallery of Canada’da 575 kişi çalışıyor (sezonluk çalışanlar, geçici pozisyonlar ile tam ve yarı zamanlı sürekli çalışanlar dahil). Büyük bir ekibiz. Yönetici Direktör ve CEO, bir orkestranın şefidir. Sayın Bélisle, galerinin 11. yöneticisi. Müze yönetiminin amacı, müzeyi tarihsel bir perspektifle inşa etmek ve Kanadalılara anlamlı bir hikâye sunmaktır. Sanat eserleri birçok tarihi anlatır: bu eserlerin sanat tarihi hakkında ne ve nasıl bir şey anlattığı; Kanadalılara bunu iletmek misyonudur.”
Bu vizyonun önemli bir parçası da, Kanada’nın Venedik Bienali’ne katılım stratejisi. National Gallery of Canada, 1952’den bu yana Bienal’de yer alıyor ve 1957’de inşa edilen Kanada Pavyonu’nun koordinasyonunu sürdürüyor. Yakın dönemde pavyonda yer alan sanatçılar arasında Kapwani Kiwanga (2024) ve Abbas Akhavan (2026) gibi güncel üretimleriyle dikkat çeken isimler yer alıyor.
Steven Loft’a göre bu temsiller yalnızca birer sergi değil, aynı zamanda Kanada’nın kültürel çeşitliliğini dünyaya anlatan güçlü araçlar:
“Müzenin amacı yalnızca büyük isimleri değil, belli bir tarz doğrultusunda üretim yapan sanatçıları da koleksiyona dâhil ederek Kanadalılara sanat tarihini anlatmak.”
Müzenin gelecek hedefleri arasında Yerli sanatın küresel görünürlüğünü artırmak, dijital erişimi derinleştirmek, genç sanatçılara alan açmak ve farklı kültürel ekosistemlerle daha fazla işbirliği kurmak yer alıyor. Bu vizyon, yalnızca Kanada sınırlarında değil, dünyanın dört bir yanında yankı bulmayı hedefliyor.