Salon İKSV’de Yeni Dönem: “Alt Kültürlere Alan Açmak Önemli” - ArtDog Istanbul
Salon IKSV 15.Yıl Fotoğraf: Mete Kaan Özdilek

Salon İKSV’de Yeni Dönem: “Alt Kültürlere Alan Açmak Önemli”

Alternatif müziğin kalbi Salon İKSV’nin yeni yöneticisi Rânâ Uludağ’la yeni dönem vizyonu ve müzik endüstrisi üzerine konuştuk.

/

Kapılarını açtığı 2010 senesinden bu yana alternatif müziğin tanınmış isimlerini ağırlamasının yanında keşif odaklı sahnesiyle de ertesi sezon programını heyecanla beklediğimiz bir mekân oldu Salon İKSV.

15. yaşını dinamik performanslarla karşılayan; önümüzdeki aylarda gerçekleşecek Slowdive, Timber Timbre, AIR ve daha pek çok performansın müjdesini de veren alternatif kültür sahnesinin yöneticiliğini ise yerli sahneye çok yakın bir isim; Rânâ Uludağ devraldı. Kariyeri boyunca kültür sanat alanındaki projeleriyle bilinen Uludağ, aynı zamanda yerli alternatif sahnenin önde gelen gruplarından Palmiyeler’de uzun bir süredir davul ve perküsyonları üstleniyor. Uludağ, grup ile birlikte Salon İKSV sahnesinde de pek çok kez konser vermişti. Salon İKSV Yöneticisi Rânâ Uludağ ile şekillendirmeye başladığı Salon programı, yeni projeler ve müzik endüstrisi üzerine konuştuk.

Hem bir dinleyici hem de aktif bir müzisyen olarak Salon İKSV sizin için ne ifade ediyor?

Salon hem bir dinleyici hem de müzisyen olarak aşağı yukarı aynı zaman diliminde hayatıma girdi. 2015’te (Palmiyeler ile) ilk konserimizi Khruangbin’in ön grubu olarak vermiştik sanıyorum. Dinleyici olarak çoğu zaman İstanbul’da sadece benim dinlediğimi sandığım grupları canlı izlediğim ve hem sahnede bir müzisyen olarak hem de seyirci olarak samimiyetine her zaman hayran kaldığım bir mekân oldu. Aynı zamanda İstanbul’da sanatçılarla en çok temas edebildiğim mekândır bir seyirci olarak. Jacco Gardner’ı konser sonrası evimizde ağırladığımız, King Krule ile Peyote’ye gittiğimiz, La Femme ile ocakbaşına gittiğimiz anılarım hâlâ taptaze… Özetle, Salon benim için takvimine bakmadan bile gitsem şahane müzik dinleyeceğime ve hem sanatçı hem de seyirci olarak çok güzel ağırlanacağıma emin olduğum bir yer oldu hep.

RanaUludağ. Fotoğraf: FatihYilmaz

Salon’un yeni dönem programında İstanbul’da ilk kez sahne alacak isimler var. Nasıl şekillendirdiniz bu programı?

Programı şekillendirmeye önce güncel sahnenin hem seyircilerimiz tarafından merakla beklenen hem de bizim İstanbul seyircilerine sunmak isteyeceğimiz isimleri bir araya getirdiğimiz bir kısa liste ile başlıyoruz. Bu kısa liste, daha sonra sanatçıların turnede olup olmadıkları ve İstanbul’da bir konser ekleyebilecekleri program boşluğunun olup olmadığına göre şekilleniyor. Salon, dört gözle beklenen grupları ağırladığı kadar “keşif sahnesi” ruhuyla da bilinen bir sahne olduğu için programında yıllar içinde İstanbul’a ilk kez gelmiş pek çok grup görmek mümkün. Bir yandan farklı kitlelere hitap ederek ve programda türler arası çeşitliliğin izlerini görebilmeye de dikkat ederek programlarımızı şekillendiriyoruz. Istanbul Ghetto Club, Berlin underground elektronik dünyalardan bize uzanıyor, Alabaster DePlume İngiltere’nin avant-jazz esintilerini getiriyor, indie grup Chanel Beads ise Primavera Sound Müzik Festivali’ne gitmeden bize uğruyor. Dahası, Nourished by Time bu sene Pitchfork ve Crack Magazine gibi önemli yayınlardan tam not aldığı albümünü İstanbul’da ilk defa çalmaya geliyor, Timber Timbre Kanada’dan karanlık folk melodilerini seyircilerimiz ile buluşturuyor… Programdaki yerli performanslar konusunda ise hem yeni neslin gelecek vaat eden isimleri (Selût, 3pillie gibi) ile kendine yerli sahnede yer edinmiş sanatçılar (Nilipek, Ağaçkakan gibi) arasında bir denge kurmaya dikkat ediyoruz. Her sene seyircilerimize kimi izlemek isteyeceklerini sorduğumuz “Peçeteye İstek” taleplerini de bu süreçte değerlendiriyoruz. Örneğin +1 Sunar: Gezgin Salon Festivali’nin pazar günkü headliner’ı Slowdive, “Peçeteye İstek” bölümümüzde çok kez istenmiş bir gruptu.

Disiplinlerarası Programlar

Uluslararası sahneyle kurduğunuz iletişimin yanı sıra yerel sahneye de yakın bir isim olarak, uzun vadede oluşturacağınız programda bizleri neler bekliyor?

Yerli sahnenin çeşitli alt kültürlerine adanmış geceler düzenleyerek bu alt kültürlerin seyircisiyle buluşmasına alan açmak benim için çok değerli. Giderek azalan canlı müzik mekânları sebebiyle henüz keşfedilen ve çıkış yakalayan sanatçıların sahneye çıkma olanaklarının azaldığı bir ekosistem içerisinde çeşitli kolektiflerle işbirliği içerisinde bu tür geceler düzenlemek üzerine çalışıyoruz. Uluslararası sahne özelinde ise güncel müzik sahnesinin uluslararası eksende nabzını tutan programlamalar, revaçta olan müzik türlerini, grupları her zaman olduğu gibi Salon’da izleyeceğimiz programlar bizi bekliyor. Bununla beraber Salon’da Komedi Geceleri’ne ek olarak edebiyat, bilim gibi alanlarda söyleşilere ve çeşitli disiplinlerarası programlara da yer vermek adına çalışıyoruz.

Salon İKSV’nin programını belirlerken ne gibi kriterler söz konusu? Bu kriterler içinde günümüz ekonomik ve politik koşullar ne kadar etkili oluyor?

Gider olarak sanatçılarla dövizle yaptığımız anlaşmaları gelir bazında Türk Lirası üzerinden belirlediğimiz ve ulaşılabilir seviyede tutmaya gayret ettiğimiz bilet fiyatlarıyla dengelemeye çalıştığımız noktada +1, Garanti BBVA, Mastercard gibi destekçilerimiz mekânın sürdürülebilirliği açısından büyük rol oynuyor. Sanatçının kitlesi büyüdükçe artan ücretlerini karşılayıp karşılayamayacağınız, satabileceğiniz bilet sayısına, yani kapasitenize de bağlı. Bu noktada Salon İKSV’de kitlesi geniş olan sanatçılara iki veya üç gün yer vermek mümkün oluyor. Bu durum hem talep hem de sanatçının ücretiyle paralel olarak düzenleniyor. Politik olarak ise en kritik olan anlar, sanatçıların zaman zaman Türkiye’ye gelmenin güvenli olup olmadığını sorguladığı durumlar oluyor. Bu durumda endişelerinin kaynağını en tarafsız şekilde açıklayıp son kararı sanatçının takdirine bırakıyorsunuz.

Müzik sektöründe dijital platformların etkisi her geçen gün artıyor. Bazı mekânların sanatçı seçiminde Spotify dinlenme sayıları gibi verilere öncelik verdiği iddia ediliyor. Sizce bu yaklaşım müzikal çeşitliliğe nasıl yansıyor? Dijital platformların canlı müzik sahnesine etkisini nasıl görüyorsunuz? 

Benim düşüncem ve bana mentorlarım tarafından öğretilen müzik işletmesinin yüzde 50 verisel, yüzde 50 ise sezgisel öngörüye bağlı olduğu. İşinizde yakaladığınız başarı da bu sezgisel kısmın ne kadar kuvvetli olduğuna bağlı oluyor bence, çünkü veri nezdinde herkes neredeyse aynı araçlara başvuruyor. Dinlenme oranlarına bakıldığı kadar bu dinlenme sayılarının ne kadarının aktif veya pasif olduğu, yani ne kadarının bilinçli dinleme sonucu elde edilip bilet satışına yansıyabileceğini tartmak gerekiyor. Biz Salon’da yoğun kitlesi olan gruplara yer verdiğimiz kadar keşif gruplarını da programa dahil etmeye dikkat ederek bu dengeyi sağlamayı çalışıyoruz. Ancak, tabii eğer sadece dijital platformlardaki dinlenme oranlarına göre bir program yaparsanız günün sonunda bu dijital platformların seyircileri yönlendirdiği bir döngüde takılı kalmış olursunuz. Ancak canlı müzik sahnelerinin seyircisinin keşif dünyasını genişlettiği ve dijital platformlardaki dinlenmeleri etkilediği döngüler yaratmak da mümkün.

Yeni Festivaller

Yeni sesler ve sanatçıları keşfetmek için katıldığınız müzik festivalleri ya da etkinlikler var mı? Sizin için vazgeçilmez olan, her yıl mutlaka takip ettiğiniz organizasyonlar hangileri?

Omni için çalışırken Womex, Le Guess Who, Big Ears gibi biraz daha dünya müziği, yeni müzik ve caz ağırlıklı programlamalara sahip olan festivallere katılım sağlıyordum. Salon için ise güncel müziğin daha yoğunluklu olduğu programlar sunan festivaller beni bekliyor diyebilirim. Şu anda bulunduğum International Live Music Conference (ILMC konferansı) sonrasında ilki Mayıs ayında gerçekleşecek olan The Great Escape Festival olacak.

Müzik dinleme alışkanlıklarımız giderek daha fazla algoritmalara teslim olmuş durumda. Peki, bu gerçekten dinleyiciyi özgürleştiriyor mu, yoksa belirli kalıplar içinde mi tutuyor? Sizce günümüz müzik sahnesinde yeni sesleri keşfetmek ve keşfedilmek eskisinden daha mı zor?

Bence bu algoritmayı nasıl beslediğinize ve sonrasında nasıl kullandığınıza bağlı. Eğer gerçekten bir dijital müzik platformunda çok vakit geçiriyor ve bu platformu, dinlemeyi sevdiğiniz şeyler noktasında gerçeği yansıtan ve istikrarlı bir şekilde besliyorsanız onun size keşif odağında sunduğu yeni gruplar/türler/parçalar gerçekten iyi işliyor. Eğer arada bir giriyor ve rastgele bir çalma listesi açıyorsanız, bu platformlar sizi belli kalıplar içerisinde tutmaya meyilli oluyor. Bunun ötesinde dijital platformlar tüm müziklerin erişilebilir olması noktasında albümler ve sanatçılar ile olan bağlarımızı epey kopardı. Çoğu zaman dinlediğiniz parçanın ismini ya da sanatçısını bilmeden dinliyorsunuz. Oysa bundan 20 sene önce bir CD aldığımızda belki aynı CD’yi üç ay boyunca her bir parçasının sözünü ezberlemiş vaziyette dinlerdik. Bu noktada dijital dünyada bir sanatçıyı dinlemek, o sanatçıyı keşfetmiş olmak anlamına geliyor mu emin değilim ben. “Keşfedilmek” benim için ikiye ayrılıyor burada. Birisi dijital ortamda çok fazla dinlenmek, diğeri de çok fazla dinlenip aktif dinleyici kategorisinde yoğun seyirciye sahip olmak ve dolayısıyla canlı performanslarına da yoğun ilgi olması. İşte bu ikincisini yakalamak bence eskisinden daha zor.

Salon IKSV 15.Yıl Fotoğraf: Mete Kaan Özdilek

Beyoğlu’nun Canlandığı Bir Döneme Girdik

İstanbul’daki alternatif müzik sahnesine genel olarak bakarsak, pandemi dönemi ve sonrasında konserler/performanslar bakımından büyük bir durgunluk yaşandığını biliyoruz. 2023 itibarıyla ise özellikle uluslararası sanatçıların sahne alması bakımından şehirde yeniden bir hareketlilik söz konusu. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu canlılığı ve önümüzdeki sene için öngörüleriniz neler?

Ben bu konuda iyimser olmayı seçenlerdenim. Bu yaz arena, stadyum konserlerinin, geniş kitleli uluslararası konserlerin oldukça fazla olacağı bir yaz. Seyirciler gün geçtikçe açıklanan yeni konserler ile hop oturup hop kalkıyor şu anda. Bu durum, geniş kitlelerin konsere gitme alışkanlıklarının yeniden canlanacağı bir ekosisteme öncülük ettiği için umut verici diye düşünüyorum. Alternatif sahnelere de bu etkilerin yansımasını umut ediyorum.

Bir zamanlar İstanbul’un alternatif müzik sahnesinin merkezlerinden biri olan Beyoğlu, bugün yerli performanslar açısından nasıl bir konumda?

Beyoğlu, küçük bir Türkiye mozaiği bence. Her sokağından her mahallesinden farklı sesler yükseliyor. Kadıköy hâlâ yerli müzik sahnesinin kalbi diye düşünüyorum, ancak Beyoğlu’nun yeniden canlandığı bir döneme girdik, bu sebeple yerli müzik sahnesi için yeniden ikinci bir yuva olacaktır umarım.

Gezgin Salon projesi ile ilgili önümüzdeki sezona dair planlarınız neler? Bahar ve yaz dönemi için farklı konsept ya da etkinlikler düşünülüyor mu?

+1 Sunar: Gezgin Salon Festivali, bu sene 28-29 Haziran’da Bonus Parkorman’da gerçekleşecek. Festivalin ilk isimleri AIR, Slowdive, NEIL FRANCES, French 79 ve King Hannah’yı geçtiğimiz hafta açıkladık. Eklenecek sürpriz isimlerimiz de mevcut. Bizi takipte kalın ve Haziran’da görüşürüz demek isterim.

Previous Story

James Sutherland: “İnsan Nedir?”

Next Story

Samih Rifat İçin “Çok İş Var Yapacak”

0 0,00