"Con Fuoco" ile Şiirin, Sanatın ve Tutkunun İzinde - ArtDog Istanbul
Fotoğraf: Bradyn Shock, Unsplash.

“Con Fuoco” ile Şiirin, Sanatın ve Tutkunun İzinde

Şair ve sanat yazarı Hatice Utkan Özden, yeni şiir kitabı "Con Fuoco" ile okurunu tutkunun, dönüşümün ve dilin sınırlarını keşfetmeye davet ediyor. Aynı zamanda Artdog Istanbul'un İngilizce editörü olan Özden'in şiirlerinin rehberliğinde rotamızı sanatın ve şiirin kesişim noktasına çevirerek konuştuk.

/

Şiir ve sanat, insanın dünyayı anlamlandırma çabasında birbirini besleyen iki güçlü alan. Hatice Utkan Özden, Con Fuoco (Orlando Art Yayınları) adlı kitabında tutkunun, dönüşümün ve anlam arayışının izlerini sürerek okurları etkileyici bir yolculuğa çıkarıyor. Aynı zamanda ArtDog Istanbul’un İngilizce editörü ve çağdaş sanat yazarı olan Utkan Özden, sanat ve edebiyatı bir araya getiren çok yönlü kimliğiyle dikkat çekiyor.

Bu söyleşide, Hatice Utkan Özden ile Con Fuoco kitabının ortaya çıkış sürecini, dilin sınırlarını zorlayan şiirsel arayışlarını ve çağdaş sanatın şiirle nasıl bir etkileşim içinde olduğunu konuştuk. Şairin, sanat ve yaşamı yeniden yorumlama biçimini keşfederken, modern dünyanın hızına rağmen şiirin hem bir keşif hem de direniş aracı olabileceğini de sorguluyoruz.

“Con fuoco” terimi müzikte tutkulu bir çalma biçimini ifade ediyor. Bu kitaptaki şiirler özelinde sende yatan anlamı, bu kitaba isim vermesinin hikâyesi nedir?

Evet, Con fuoco müzikte tutkulu çalma biçimi demek ama benim için bu kitapta hayatta bir şeye duyduğumuz tutkunun göstergesi ve hatta bazen putlaştırdığımız bir durumu ifade ediyor. Ben kelimeleri ana anlamlarından kopartarak bambaşka anlamlarda kullanmayı seviyorum. Bu bir tür oyun ve bu kelimeyi ruhsal alanda yaptığım araştırmaların birisinde keşfettim. Con fuoco bir sonu ve başlangıcı anlatıyor ve bir soru soruyor bizlere: Çok tutkulu bir şekilde bir şeye adandıktan sonra ne yapılabilir? Sonra da içerideki şiirlerle cevabı veriyor. Bu nedenle Con Fuoco fikir olarak da bir ‘doğum-ölüm-doğum’ hikâyesi aslında. Kendi içinde doğan bir şeyin ölmesi ve yenilenerek farklı bir şekilde var olması. Hepimizde olan bir şey, herkesin yaşadığı bir durum…

 a new language was discovered şiirinde “Yeni bir dil keşfedildi” ifadesi dikkat çekiyor. Bu yeni dil neyi simgeliyor? Sen, şiirde hep yeni bir dil arayışında oluyor musun?

 Aslında “a new language was discovered” daha önceden bulduğum ve Artdog websitesine girdiğim bir haberden alıntı. Bu haberde yeni bir dilin keşfedildiği yazıyordu. Haberin içeriğinde, arkeologların keşfettiği eski bir dilden bahsediyordu. Ben İngilizce ve Fransızca mütercim tercümanlık mezunuyum. Çok yoğun bir dil, dil kuramı ve edebi çeviri eğitimi aldığım için ve dil kuramlarını ve dil felsefesini çok okuduğum için bu haberi gördüğümde büyülenmiştim. Demek ki, dünyada, yani bu boyutta hâlâ bizler yeni bir dil keşfedebiliyoruz ve keşfedilmemiş şeyler var diye düşündüm. En çok da bu dilin derinliklerini merak ettim, mesela, ne kadar soyut tanım içeriyor, tekli soyut kelimeler var mı ve nasıl ifade ediliyor diye düşünmüştüm. Yeni bir dil keşfedilebiliyorsa, keşfedilmemiş gizli bir şeyler hâlâ var ve bizler belki de bu keşfetme yoluna her gün biraz daha yaklaşıyoruz. Şiirin de bu tür bir arayış olduğunu düşünüyorum. Dil gelişiminin de bilinçle paralel ilerlediğine inanıyorum. Bilinç geliştikçe dil de gelişiyor. Ben de bu arayışa açığım. Keşke daha çok söylem olanaklarını keşfedebilsem.

Çağdaş şiirin dilini ve yapısını nasıl değerlendiriyorsun?

Bu dönemde, çağdaş şiir yazan herkes bu alanın yeni bir deneyim alanı olduğunu keşfediyor. Böylece, şiirle yapılan performanslara, şiirlerin görsel sanatla birleşimine tanıklık ediyoruz ki birçok şair de artık şiirin bu şekilde anlam bulması gerektiğine inanıyor. Çağdaş şiirin dili bir tür deneyim alanı oldu aynı zamanda.

Daha önceleri, modern şiir, ana akım şiir ile postmodernizm dışında kendine yol bulmak zorunda kalan bir alan olarak görülüyordu. Bu durum da hem ana akım şiiri hem de çağdaş şiiri zor durumda bırakıyordu. Bu yüzden, çağdaş şiirin dilinin ve ifade alanının daha özgürlükçü ve rahat rahat olması gerekiyor. Ama yine bir engelle karşılaşıyoruz, şiir bazen çok soyut, aşırı deneysel ve tutarsız olduğunda mânasını kaybediyor. Bu nedenle çağdaş şiirin dili ve yapısı kaygan bir zemin. Sanat tarihçisi ve akademisyen James Elkins’in sanat yazısıyla ilgili bir tanımı vardır. Bu tanımda sanat yazısının yedi başlı bir yılan olduğunu söyler. Bence çağdaş şiirin yapısı için de böyle söylemek mümkün, çağdaş şiir bazen bir sanat eseri, bazen kavramsal sanata yakın duran bir alan, bazen sadece performans, bazen tek bir söz, bazen ruhsal bir ifade biçimi ama tek bir şey değil.

Ana akım şiir birden fazla sesi çoğaltarak romandan kaynaklanan kaynaklara başvurabilir ya da klasikleşmiş haliyle bildiğimiz kavramları, açık-uçlu diyalog ya da semantik ve fonetik yapının şiirde güzellikle bir araya gelmesinden yararlanabilir. Ama çağdaş şiir çok daha fazlasını yapabilir.  Çünkü dili istediğimiz gibi kullandığımız, göstergenin mânayı, mânanın da göstergeyi klasikleşmiş şekilde takip etmediği bir yer orası. Ayrıca, çağdaş şiirin dili ve yapısı sürekli değişim içinde ve her şeyden etkileniyor, değişiyor ve büyüyor. Artık günümüzde bu özgür dilin sanat akımlarından, güncel hayattan, hislerden, monotonluktan ve dünyevilikten bile beslendiğini görüyoruz. Bu durum da çok özgürleştirici.

İlginizi çekebilir:  Osmanlı'nın Sıradan Hayatları

“Şiir de Kendi İçinde Bir Keşif”

Şiirlerde dikkatimi çeken zaman zaman dönüşüm ve içsel yolculuk temaları. Bu dönüşüm, kişisel bir deneyime mi dayanıyor, yoksa daha evrensel bir arayışı mı temsil ediyor?

Ben içsel arayışın aslında evrensel olduğuna inanıyorum. Ve herkesin bir şekilde içsel arayışta olduğunu düşünüyorum çünkü bizler artık böyle bir dönemde yaşıyoruz; yaşam bizi zorluyor, daha derinlere nasıl gidebilirsin diye soruyor? Arayışta olmak da en azından figüratif dili kullanırken, anlam ve tema bakımından iyi şiirler yazdırabiliyor. Şiir de kendi içinde bir keşif haline geliyor. Dili nasıl kullanacağınızı, dilin farklı alanlarını keşfediyorsunuz ve aslında dilin ne kadar esnek, ne kadar değişken bir yapısı olduğunu fark ediyorsunuz. Bu da içsel dönüşüme ve yolculuğa katkıda bulunan bir durum.

Hatice Utkan Özden. Fotoğraf: Berke Cem Sönmez

Renkler ve Şiir

Con Fuoco’da duygular ve renkler belirgin bir sembolizmle kullanmışsın. Birçok kez siyahla karşılaşıyoruz mesela. Renkleri şiirsel bir anlatımda kullanmak ne ifade ediyor? 

Renklerin bir anlamı ve frekansı var. Ama renklerle ilgili en etkilendiğim detay, Hilma Af Klint’in Wolfgang von Goethe’nin renk öğretisini resimlerinde kullanma biçimidir. Goethe’nin 1810 yılında yayınlanan Renk Teorisi (Theory of colors) adlı kitabı insanların renkleri nasıl algıladığı ve renklerin doğası üzerine yazılardan oluşuyordu. Af Klint ise resimlerinde, Goethe’nin Renk Teorisine göndermelerde bulunmuştu. Sarı erkek, mavi dişi ve ikisinin birleşimini de yeşil olarak ifade ediyordu ve bu resimler, evrenin ilk başlangıcına dair mesajlar taşıyordu. Daha sonra çizmeye başladığı Eros Serisi’nde Af Klint daha çok pembe rengi tercih ediyor ve tuvalin ona verdiği sınırlar içinde kalıyordu. Eros serisinin hemen ardından On Büyük (Ten Largest) adlı resim serisi en önemli ve en çok bilinen resimlerin olduğu seridir ve bu seride de bolca mavi, sarı ve pembe görürüz. Af Klint mavi rengi çok kullanmıştır ve özellikle mavi rengi kullandığı resimlerinde bu rengin maneviyattaki ve simyadaki anlamına dikkat çeken detaylar eklemiştir. Ben renkleri elementler, makamlar, letâifler gibi kavramlar içinde görünenin ardındaki gerçeklere ait ipuçları olarak kullandım. Siyah örneğin hiçlik ya da yok olmak, mavi ise kutsal, beyaz ise ışığın gücü gibi ifadeler benim için.

Şiir de Eseri Anlamlandırmak

Hem bir şair hem de çağdaş sanat yazarı olarak, şiirin ve sanatın kesiştiği noktalar senin için nasıl bir anlam taşıyor, bu iki alan birbirini nasıl besliyor?

Sanat yazısının belirli bir formatı vardır ama sanat yazısının da şiirsel bir şekilde yazılabileceğine inanıyorum. Sanat yazısı ve yaratıcı yazının bir arada çok uyumlu olduğuna inanıyorum, çünkü sanat yazarı aslında sanatçı ve toplum arasında bir köprü. Sanatçının sanatıyla ilgili yazı pratikleri olmazsa eserler ve sanatçılar da toplumda yeterince anlam bulamayabilirler. Sanat yazarının rolü o eserleri anlamlandırmak ve derinleştirmek. Sanat eserlerinin de bir arayış olduğuna inanıyorum. Şiir de eseri anlamlandırmak ve arayışa anlam katmak için harika bir alan bence. 

Eserlerinden etkilendiğin, eserlerine baktığında seni şiire çağıran sanatçılar var mı?

Joan Mitchell, Georgia O’Keefe, Agnes Pelton, Dorothea Tanning, Leonora Carrington, Dora Maar, hepsi çok şiirsel ve birbirinden farklı sanatçılar. İlk şiir kitabım A Love Mystery’de İngilizce şiirlerimi bazı sanatçıların görselleriyle birleştirmiştim. Bu kitapta aslında ben yazdığım şiirlere görsel anlamlar aramıştım. Bu durum hâlâ devam ediyor. Özlem Yılmaz, Gülnihal Kalfa, Merve Zeybek, Eda Soylu, Gizem Akkoyunluoğlu, Eda Soylu’nun eserleri de beni görsel olarak etkileyerek şiir dilini görsel alanda ifade etmeme yardımcı olan birkaç sanatçı arasında… daha niceleri var.

“Şiirin Ne Olduğunu Unuttuğumuzu Düşünüyorum”

Gelelim çağdaş şiirin varlığına. Bugünün dünyasında, bugün yazılan şiir yeterince ilgi görüyor mu? Şiir de var olmaya çalışmak bir şekilde bu tüketim ve hız çağında bir “direniş biçimi” yahut “direniş dili” olabilir mi?

Şairler için çağdaş şiir bir tür direniş olabilir, bu hiç mantıksız değil ama ben şiirin ne olduğunu unuttuğumuzu ve şiirin mâna olarak içinin çok boşaltıldığını düşünüyorum. Oysaki bizim kültürümüzde ince şeyleri incelikle anlatmak duruşu var. Ruhu, hisleri, maneviyatı incelikle ifade etmek için sıradan kelimeler kullanamayız. İncelikleri anlatmaya çalışmak şiir geleneğini her zaman ayakta tutmuş ve bence hala kültürel bağlamda ruhumuzda var olan bir durum. Hem kültürümüzde, hem de coğrafyamızda şiirsel ifade yöntemi oldukça yüksek bir mertebede duruyor. Bu nedenle, bu hızlı tüketim çağı düşündüğümüzün aksine şiirin varlığına varlık katacaktır. Böylece şiiri bir direniş değil de bir tür özümüze yerleşme olarak görebiliriz.Diğer yandan, artık şairlerin kendilerini farklı alanlarda ifade etme çabalarını da görmek gerekiyor. Artık şair, bir sanatçı ve bazen kendisini kavramsal sanat alanında ifade ediyor. Şiirini bir sanat eseri gibi sunabiliyor ve bu çağdaş şiirin varlığını güçlendiriyor.

Previous Story

“Yüzyıllık Yalnızlık” Hem Raflarda Hem Ekranda

Next Story

Bağımsız Sanatçı Olmak: Yoksunluk mu Özgürlük mü? – Derya Ülker

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.