Bağımsız sanatçı olmanın tanımı deyince akla tabii ilk olarak bir galeriye ya da herhangi bir kuruma bağlı olmayan sanatçı geliyor. Sizce bu niçin önemli ve bağımsız sanatçı deyince aklınıza gelen ikincil tanımlar var mı?
Aslında uzun yıllar boyunca “bağımsız” sanatçı olduğumun farkında bile değildim. Galiba 2000’li yıllarda, başlarında da değil daha da sonra. Akademiye girdiğimde de elimi nasıl bir taşın altına koyduğumdan da habersizdim. On yedi yaşındaydım ve sadece tutkusu resim yapmak olan bir çocuktum. 1989 yılında akademiden tam zamanında mezun olan üç arkadaştan da biriydim, ikisi askere gitti ben hayata.
Akademiye de bir daha dönüp bakmadım, tam bir hayal kırıklığıydı. Her şeyden kurtulmak istiyordum ne akademisyen olmak ne de bir işe girip çalışmak istedim. Tüm bunların üretimime gölge olacağını düşündüm. Tutkuydu, gözü kara bir tutku. Sanki dünyada sanat dışında kendimi ifade edemezsem ölecekmişim gibi, hayatın anlamıydı. İkincil tanıma gelirsek “özgür” sanatçı olmak. Şimdi düşünüyorum da büyük tanımlar, neye göre özgür?
Bağımsız sanatçıları bekleyen zorluklar ve olanaklar nelerdir?
Bağımsız sanatçıları zorluktan önce lütuflar bekliyor bence. Memleketimiz zorlu coğrafya ve burada yaşayan herkes gibi bağımsız sanatçı da nasibini alır. Gelecek kaygısı her alanda var ama bu şartlarda dahi sanatla, üretimle yaşamak bir ayrıcalık bence. Eğer bir ayrıcalık varsa tabi, o da budur. Dönüşmek ve dönüştürmek.
“Arz ve Talep Sende, Başka Yerde Değil”
Zorluklar silsilesine gelecek olursak, ekonomik zorlanış dışında; çalışma ivmesini devamlı aktif tutabilme becerisi. Çünkü arz ve talep sende, başka yerde değil.
Bizler ihtilal sonrası içe dönük, apolitik, kendi haline bırakılmış melankoliklerdik. Yalpalayarak yolumuzu bulmaya çalışırdık. Zaman da yavaş akıyordu, ev telefonu, kulübe telefonu ve tek türevli TV kanalları. Ama çok okurduk. Gerçi ben bu alışkanlığımı asla bırakmadım.
Bağımsız olmak dışında hem “bağımsız” hem de “kadın” sanatçı olduğumun da farkında değildim mesela. Akademinin son yılında hocalar değişmişti, yeni gelen hoca (ismi lazım değil) işlerime bakarken “aferin, erkek gibi resim yapıyorsun” demişti. Şimdiki genç sanatçılar her şeyin farkında ve daha bilinçliler. Onları bekleyen tehlike bence sosyal medya ve hızı. Hızlı tüketimler ve anlam yitimleri.
Bağımsız sanatçılar arasında bir iş birliği ağı, dayanışma var mı? Yoksa nasıl kurulabilir?
Benim açımdan öyle bir iş birliği ağım yok. Şartlar, vahşi şartlar. Sevgisizlik, paylaşımsızlık artık başat. Rekabetten beslenen insan da olmadım, olamam da o ayrı bir mesai benim için, hayata engel. Yoluma gerektiğinde ve çoğu zaman tek başıma gittim. Her şeyin bedeli varsa, bu yürümenin bedelinden çok ödülü var. Mesela gece yastıklar taş değil. Belki yaş ile de ilgili veya hayattaki duruşunla da ilgili. Yıllarım olmaz projeleri oldurmak için geçti. Bazıları da güzel oldu. Olmazları da hatırlamak zorlaşıyor artık.
Bağımsız sanatçı tanımına uyar toplam bir topluluğu toplamak zor bence. Her zaman farklı hayatlardan gelenlerle gerçekleşiyor sanki. Kısa süreli toplanmalar olmuştu. 2000’li yılların başlarında “Arada” grubunun hareketiyle ilk toplanmalar başlamıştı, ben de davetliydim. El Hamra Sanat Galerisi vardı, daha sonra orası Karşı Sanat Çalışmaları oldu. İlk sergimiz Yerli Malı’nı Elhamra Sanat Galerisinde, Aileye Mahsustur, Yurttan Sesler’i de Karşı Sanat Çalışmaları’nda gerçekleştirmiştik.
“Vakit Artık Birlik Olma Vaktidir Belki de”
Ben daha sonraları Dalgın Sular projesiyle farklı disiplinden insanlarla çalıştım. Nihayetinde Çağrılmayan Yusuf kitabı ve sergilerini gerçekleştirmiştim. Şimdiler de tekrar hareketlenmeler var, vakit artık birlik olma vaktidir belki de…
Bağımsızlık tercihini nasıl yaptınız? Sanat üretiminden koleksiyonerle buluşma ânına dek içinde bulunduğunuz süreci nasıl tanımlarsınız?
Daha önce de söylediğim gibi ben bir tercih yaptığımın ve bağımsız sanatçılığı seçtiğimi bilmiyordum. Özgürlüğü seçtiğimi düşündüm hep. Tanımlanan gerçek kolleksiyonerle tanışmam da Galeri Apel’de olmuştu, 2003-2009 yılları arasında. Yıllar sonra Apel kapanmadan 2017’de son bir solo sergi gerçekleşmişti. Galeriyle çalışmam anlaşmalı değildi, sergi bazlıydı. Bu süreçlerde her dönemden en çok eserimi alan koleksiyoner sevgili Canan Pak’tır.
Aslında otuz beş yıl boyunca çok resim sattım. İlk satışlarımı rahmetli çerçeveci Kani ağbi yapmıştı, küçük pastellerimi almaya gittiğimde bana bir zarf uzatmıştı. Bir öğrenci olarak o kadar parayı bir arada görmemiştim. Mezuniyet harcamalarımı da o satışlarımdan yapmıştım.
Bağımsız Sanatçı Olmak Suistimale de Çok Açık Bir Alan
Şu an bir şarkı geçiyor içimden “ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın…” Galiba ben ne içinde olabildim ne de dışında. Ama şu inancımı hiç kaybetmedim. Eserlerin hep bir sahibi var, bazen karşılaşıyorlar bazen de yılları buluyor karşılaşmalar.
Bağımsız sanatçı olmak suistimale de çok açık bir alan. Alıcı bir galeriden hiç düşünmeden peşin alırken sana tencere taksidi gibi ödeme teklif edebiliyor. Temel düşünce nasılsa ihtiyacı vardır, tolere edebilir. Tüm bu zorluklara rağmen özel derslerimi devamlı verdim “eşlikçi sanatçı” olarak. Yıllarım kâr amacı gütmeyen workshoplarla da geçti. Her daim çoğaldığımı hissetim. Yorulsam da bazen. Sosyal medya konusu gelince, çekinceli bir ilişkim oldu sosyal medyayla, gerektiği zaman kullanıyorum. Koleksiyonerle de buluştuğu oluyorsa da ben rastlamadım daha. Belki vakti gelmemiştir.
Raziye Kubat
Raziye Kubat, Malatya’da doğdu. 1989 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü ve Gravür atölyesinden mezun oldu. Yurt içi ve yurt dışında birçok kişisel sergi açtı ve grup sergilerine katıldı. Halen bağımsız sanatçı olarak çalışmalarını İstanbul’da ve dağdaki atölyesinde sürdürmektedir.