Elizabeth Sankey'den Kadınlara, Annelere ve Cadılara - ArtDog Istanbul
"Witches"

Elizabeth Sankey’den Kadınlara, Annelere ve Cadılara

Elizabeth Sankey’nin yeni filmi "Witches", doğum sonrası depresyonu ve cadı mitinin sinemadaki tasvirlerini bir araya getiriyor. Elizabeth Sankey, "Witches"la ilgili soruları ArtDog Istanbul okuyucuları için yanıtladı.

İlk uzun metraj filmi Romantic Comedy’le (2019) tanınan Elizabeth Sankey, yeni filmi Witches’la cadıların sinematik tasvirleriyle doğum sonrası depresyon arasındaki ilişkiyi, kişisel tanıklıkların yanı sıra film tarihi görüntülerini kullanarak inceliyor. Yönetmen, yazar ve editör Elizabeth Sankey’nin ve benzer deneyimler yaşayan diğer kadınların yer aldığı film, 22 Kasım’dan itibaren MUBI Türkiye’de yayınlanacak.

Çok kişisel olmasına rağmen aynı zamanda oldukça evrensel bir annelik yolculuğunu konu alan bu filmi yapmaya nasıl karar verdiniz?

Benim için aslında mecburi bir şeydi, yapmak zorundaydım. Bu kararı bir seçim gibi görmedim. O dönemde yaşadıklarımı ve kim olduğumu anlayabilmek için bir şeyler yapmalıydım. Ve bir film yapmak bunu gerçekleştirmenin doğru yolu gibi geldi. Psikiyatri koğuşundan çıktıktan hemen sonra üzerinde çalışmaya başladım ve benim için çok iyileştiriciydi. Yaşanan her şeyi kendi içimde atlatmama ve kendimi yeniden bulmama gerçekten yardımcı oldu.

Witches filminde, çoğunlukla kadınları, anneliği ve cadı mitini tasvir eden korku filmlerinden birçok görüntü kullanıyorsunuz. Peki, sizin ve diğer annelerin mücadelelerini temsil eden bu filmleri seçerken dikkat ettiğiniz noktalar nelerdi?

Başlangıçta sadece tarih boyunca dünyanın dört bir yanından cadıları tasvir eden filmlere bakıyordum. Daha sonra bunu psikiyatri servislerinde yatan ve ruh sağlığı sorunları olan kadınları gösteren filmlere kadar genişlettim; fakat hikâyenin odağını da kaybetmemeye özen gösterdim. Farklı zamanlara ait farklı filmler arasındaki paralellikleri görmek ve bende gerçekten yankı uyandıran bağlantılar ve anlar bulmak muhteşemdi. Bu filmlerin, kendi deneyimlerimi ya da röportaj yaptığım diğer kadınların deneyimlerini çok iyi aktardığını hissettim.

Korku Sineması ve Annelik

Filmde röportaj veren konuşmacıların hikâyelerini farklı korku filmlerinden sahnelerle yeniden canlandırdığınız post-modern bir sinematik anlatım yapısı kuruyorsunuz. Oldukça yenilikçi bu üslubunuzun ardındaki motivasyonlar hakkında biraz daha fazla bilgi verebilir misiniz?

2019’da benzer bir teknik kullanarak romantik komedilere bakan, onları analiz eden ve insanların neden onları sevdiğini ve neden nefret ettiğini anlatan Romantic Comedy adında bir film yapmıştım. Bu bağlamda filmlerle zaten çalışmıştım; fakat Witches’ta daha çok hastalandığımda başıma gelenleri anlatacak kelimelerin olmadığını fark ettim. Ancak korku filmlerinde görsel örnekler bulabildim ve böyle bir şeyi yaşamanın nasıl bir his olduğunu mükemmel bir şekilde tasvir eden filmlerden bu kadar çok anı seçebilmem şaşırtıcıydı. Sanki bir korku filmindeymişsiniz ve inanılmaz derecede gerçeküstü bir hismiş gibi geliyor. Dolayısıyla bu filmleri kendi deneyimlerimi aktarmanın bir yolu olarak kullanmak mantıklı geldi.

Filmin son kurgusundan çıkardığınız, keşke ekleseydim ya da eklemeseydim dediğiniz sahneler ya da hikâyeler var mı? Eğer öyleyse, bu ekstra sahneler filmin anlatımını nasıl değiştirirdi?

İlginizi çekebilir:  Küratörün Gözünden: 39. DYO Resim Ödülleri Sergisi

Hemşirelik, ebelik ve psikoloji alanında geçmişi olan ve İskoç cadı davalarını inceleyen üç kadınla röportaj yapmıştım; fakat onları son kurguda çıkarmak zorunda kaldığım için çok üzüldüm. Harika röportajlardı ama doğum sonrası ruh sağlığı hastalıklarına ve deneyimlere odaklanmamız gerektiğini fark ettik. Tarihsel açıdan çok fazla ileri gitmek istemedik. Ama kişisel olarak tarihi araştırmayı seviyorum ve sürecin en sevdiğim kısımlarından biri de bu. Bu üç kadın, o zamanlar kadınların insanları iyileştirmek için kullandıkları ve bugün hâlâ kullanılan uygulamalarla o kadar çok bağlantı bulmuşlardı ki… Sahip oldukları güç ve bilgi nedeniyle ve toplumun onlardan beklediği şekilde davranmadıkları için duruşmalarda öldürülen kadınlar hakkında önemli bilgiler veriyorlardı. Bu bilgiler, 15. ve 16. yüzyılda öldürülen kadınlarla aramda zaten kurduğum bağın güçlenmesine yardımcı olmuştu; fakat sonuçta Witches tarihi bir film değil. Bu, benim ve günümüzde bu sorunları yaşayan diğer kadınların başına gelenlerle ilgili kişisel bir hikâye.

Witches’ın senaristi, yönetmeni ve kurgucusu olarak tabii ki filme oldukça hakimsiniz; fakat hem anlatının öznesi hem de seyirci olarak filmi perdede ilk kez izlediğinizdeki deneyiminiz nasıldı?

Filmi seyirciyle birlikte ilk New York’ta izlemiştim ve oldukça zor bir deneyimdi. İnsanları rahatsız etmeyi veya üzmeyi sevmiyorum ve Witches her ikisini de yapan bir film. Ancak nihayetinde insanları bilgilendirmeyi ve cesaretlendirmeyi umuyorum. Bu filmi, başıma gelenleri anlamlandırabilmek için yaptım. Ayrıca o dönemde diğer kadınlardan edindiğim bilgileri ve destekleri aktarmanın da görevim olduğunu hissediyordum. Filmde hikâyelerimizi anlatarak aslında sadece insanlara yardım etmek istiyoruz. Filmi gerçek bir ekranda yakın bir arkadaşımla İngiltere’deki bir yapım şirketine gittiğimiz ilk kez görmüştüm. Bu arkadaşım çok değer verdiğim birisi ve filmin sonunda çok ağladığı için konuşamadı. Benim için oldukça üzücüydü. Yani insanları rahatsız edici veya duygusal bir deneyimden geçirmek çok korkunç; fakat bunun gerekli olduğunu düşünüyorum.

Ayvalık Uluslararası Film Festivali’ndeki gösterim sonrasında, kadın seyircilerden birisi bu hikâyeyi anlatma cesaretiniz için size şükranlarını sunmuştu. Rahatsız edici olduğunu vurgulasanız da aslında benzer deneyimler yaşayan kadınlar için oldukça rahatlatıcı da bir film olduğunu da söyleyebiliriz.  

Evet, aslında mümkün olduğunca bu süreçte başımıza gelenlerin en zor kısımlarını paylaşan kişi olmaya çalıştım. Filmde daha çok bu rahatsız edici veya savunmasız durumlarda olan ve kişisel deneyimim hakkında konuşan kişi benim. Ama film insanları üzdüğünde benim için garip bir his oluyor çünkü artık iyiyim. Tüm bu süreç beni birçok yönden olumlu olarak değiştirdi ve bunun için çok minnettarım.

 

Previous Story

9. Çanakkale Bienali: “Zamana Bırakmak”

Next Story

Feyyaz Yaman: Ağaç Bitti, Su Bitti, Hava Bitti ise “OYUN BİTTİ”

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.