Antakya Medeniyetler Korosu

Depremde 7 Üyesini Kaybeden Medeniyetler Korosu: “Konserlerimizle Umudu Tekrar Ayağa Kaldıracağız”

//

Kadim kent Antakya’da farklı renk  ve farklı soluklarının bir araya geldiği Antakya Medeniyetler Korosu, 6 Şubat’ta gerçekleşen şiddetli depremlerde yedi üyesini kaybetti. Koro şefi Yılmaz Özfırat, yıkılan binanın enkazından saatler sonra sağ olarak kurtarıldı. Koronun çok sayıda üyesi ise evsiz kaldı.

Medeniyetler Korosu için özel yardım fonu

Gazeteci Oral Çalışlar, 2008 yılında kurulan ve 2012 yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen koronun üyelerinin ve ailelerinin yeniden toparlanabilmesi için American Abroad Media, Türkiye’de AIP Vakfı (AIP Acil İhtiyaç Projesi Vakfı) işbirliğiyle özel bir yardım fonu kurulduğunu yazdı.

Cumhuriyet gazetesinden Tuluhan Tekelioğlu’a konuşan Medeniyetler Korosu şefi Yılmaz Özfırat, deprem günü Antakya’da yaşananları “Hatay’ın travması bu; Her evden canlar gitti. Çok fazla ölü var. açıklanan rakamın çok üstünde kaybımız var. Bu depremi yaşayanlar, bunu ölene kadar atlatamayacaklar,” diyerek anlattı. Üç semavi dinin üyelerinden oluşan ve medeniyetler arasında bir köprü olan Medeniyetler Korosu depremde yedi sanatçısını yitirdi.

“Koromuzdan yedi can gitti. Gözümün önünden o yedi arkadaşım geçtikçe kahroluyorum. Bir veda bile edemedim onlara. Hiç birinin cenazesine gidemedim. Belki insana en çok koyan bu…,” diyen  Özfırat, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu işte insanın içinde bir ukde bırakıyor. Ben bu ukdeyi yenmek için de koromuzun konser vermesi için de elimden gelen ne varsa yapacağım. Türkiye’nin farklı noktalarına gidip Hatay’ı yeniden kurmak için, konserler vermemiz gerek. Şunu hepimiz gördük. Bir sabah uyanıyorsunuz, depremzedesiniz. Elinizde hiçbir şey kalmamış. Hiç kimseye hiçbir şey kalmıyor bu dünyada.”

“Medeniyetler Korosu’na Büyük Görev Düşüyor”

Koronun bir çok üyesinin yıkıcı depremler sonrası Türkiye’nin çeşitli illerine dağıldığını söyleyen Yılmaz Özfırat, Antakya’nın tekrar ayağa kalması için Medeniyetler Korosu’na büyük görev düştüğünü vurguladı.

“…Konserlerimizle umudu tekrar ayağa kaldıracağız. Anka kuşu gibi küllerimizden tekrar doğacağız. Biz koro olarak yeniden doğarsak şehrimiz de yeniden doğar. Biz yok olursak şehrimiz de yok olur. Bir şehir size ismini veriyor. Şimdi sıra bizde!”

“Antakya’yı Tekrar Ayağa Kaldıracağız”

Özfırat, daha önce de Türkiye’nin ve dünyanın pek çok yerinde konserler veren koro üyelerinin sözlerini de şöyle aktarıyor:

“Koro arkadaşlarım ‘Şu an çağır, şu an koşarız’ diyorlar. İstanbul AKM’de de, Cemal Reşit Rey’de de Hakkâri’de konser veririz. Bir şehir küllerinden nasıl doğar bunu ispatlayacağız. O yüzden Antakya’yı tekrar ayağa kaldıracağız ve dünyaya Antakya’nın esas misyonu olan, birlikte yaşama kültürünü tekrar göstereceğiz.”

“Kardeş Olun Ey İnsanlar!”

2012 senesinde yayımlanan “Gide Gide-Ya Bu Çocuklara Bir Şey Olursa” isimli röportaj kitabında Pınar Aydın “Kardeş olun ey insanlar!” başlıklı yazısında Antakya Medeniyetler Korosu’nu anlatıyor. Bugün ne yazık ki şiddetli depremlerin ardından ağır kayıplar yaşayan koro, 2009 yıllında Aydın’ın kaleminden şöyle anlatılıyor:

“Antakya’da üç semavi dinin üyeleri bir araya gelerek bir koro kurmuşlar, birbirlerinin ezgilerini söylemeye başlamışlar. Amaçları insanların hoşgörüyle yan yana yaşayabileceğini göstermek… Bir gökkuşağı düşünün, içindeki renkler medeniyetlerin simgesi olsun. Birbirini tamamlasın. Farklı renklerle farklı solukların bir araya geldiği ve biraz da Antakya’nın kültürel mozaiğinin ezgilerle anlatıldığı bir koro düşünün. Hepsinin verdiği mesajlar kardeşliğe dair temenniler.

Birbirinden farklı kültürlerin Medeniyetler Korosu’nu nasıl bir araya getirdiğini koro kurucularından “hikâyesi benim için çok ilginç” diyen Abbut Hurigil’den dinleyelim:

“Bizim Katolik kilisesinin pederi, günün birinde müzik öğretmeni sizinle görüşmeye gelecek dedi. Ne için olduğunu sordum. ‘Koro için bizim kiliseden birkaç kişi istiyor. Tam olarak projeyi ben de bilmiyorum, nasıl yapabiliriz,’ dedi. Televizyon ve gazetelerden bizimle görüşmeye gelenler çok oluyor. Önce onun gibi bir şey zannettim. Ne olduğunu anlamadım. Katolik kilisesinde birkaç arkadaşımla ayinlerde okunan ilahilerden sorumluyuz. Peder de dedi ki, bu işten sen sorumlusun Abbut.” 

Hıristiyanı, Müslümanı, Musevisi bir araya gelmiş

 Antakya Medeniyetler Korosu önceleri imkânsız gibi görünse de bunu kurmanın güç olmadığı kısa zaman sonra anlaşılmış. Hıristiyanı, Müslümanı, Musevisi bir araya gelmiş, birlikte hoşgörü, sevgi, kardeşlik ve barış içerisinde yaşamanın güzelliğini Medeniyetler Korosu’nda yaşatmaya başlamışlar. İlahileri, türküleri, ezgileri karışmış birbirlerinin seslerine.

Koronun oluşum aşamasında Hurigil’in bazı çekinceleri olmuş. Bu çekincelerini şöyle anımsıyor:

“Bir Pazar ayini sonrasıydı. Medeniyetler Korosu Şefi Şeyda Akgöl bizim kiliseye geldi. Bizi ayin esnasında dinledi. Çıkışta bize projeyi anlattı. Antakya’da yaşayan üç semavi dinin mensupları ile bir koro oluşturacağız, dedi.  Nasıl olur dedim önce! Bu çalışma yürür mü? Biz Hıristiyanlar bile bazen kendi aramızda fikir ayrılığına düşüyoruz. Bir Katolik, Ortodoks ile, Protestan ile küçük de olsa ayrılığa düşebiliyor. Kaldı ki ben bunu başka dinden bir kişiyle nasıl yürütebilirim. Bir koroda beraber nasıl şarkı söylerim diye düşündüm.” 

Gökkuşağı renginde bir bütün olmaya soyunmuşlar

Bu projeyi duyan pek çok insan “imkânsız bir şey bu,” demiş. Belki de vazgeçilebilirmiş. Dili, dini, inancı birbirinden farklı olan insanlar nasıl bir araya gelebilirdi ki! Dünya bu farklılıklar yüzünden pek çok savaş, kırım yaşamamış mıydı? Daha baştan umutsuzluk tohumları serpilmişti yüreklerine. Pek çoğu için keskin ayrımlar vardı. Onlar için siyah ve beyaz bir arada olamazdı. Ayrım gözetmeden halkların kardeşliğine inananlar da vardı elbette.

Medeniyetler Korosu Genel Koordinatörü Yılmaz Özfırat, koronun şefi ise Şeyda Akgöl. Abbut Hurrigil, Medeniyetler Korosu projesiyle ilgili Akgöl’ün söylediklerini tamamlayarak devam ediyor:

“Bizim Genel Koordinatörümüz Yılmaz Özfırat’ın öncülüğünde başladı her şey. Özfırat, Şeyda hocaya getirdi bu projeyi. Şeyda Akgöl de bize geldiği gibi bütün cemaatlere gitti. ‘Deneyeceğiz. Ben bu işe her şeyimi koydum ve yapacağım’ dedi.”

Böylece imkânsız gibi görünen bir bütünlük kurulmaya başlanmış. Aynı mezhepten, aynı inançtan olmasalar da gökkuşağı renginde bir bütün olmaya soyunmuşlar. Sevgi temelinde kardeşçe, dostça bir araya gelmişler. Birbirlerinin ezgilerini, ilahilerini söylemeye dinlemeye başlamışlar.

Hurrigil, “Bizim Katolik kilisesinde sağlam bir ekip vardı. Çünkü müzik çok önemlidir bizim kilisede. Provalara başladık.  Biz iki üç ilahi götürdük kendi kilisemizden. Ortodokslar,  Aleviler, Sünniler, Yahudiler de ilahilerini getirdi. Onların melodileri bizde bir tını oluşturdu. Benim hoşuma gitti. Mesela, Yahudilerin ‘Eladon’ diye bir ilahisi vardır, onu dinlediğimde bu ilahi ne güzel dedim. Bu ilahiyi içimden mırıldanmaya başladım. Çok tatlı ve otantik geldi bana. Eski filmlerdeki müzikler gibi. Daha sonra sünni, alevi kardeşler eklendi buna. Onların da ilahileri ilginç geldi bana. Koronun ilk kurulduğu dönemdeki çalışmalarda herkes kendi ilahisini okuyordu. Bu şekilde olması pekiyi olmuyordu. Her gruptan on beş kişi vardı. İlk konserlerimizde herkes kendi ilahisini okuyordu. Sadece başlangıç ve bitiş şarkıları beraber okunuyordu. Örneğin, Beethoven’in dokuzuncu senfonisi olan “Dostluğa Çağrı”. Onun zaten ilahi özelliği yok. Ona söz yazdık; Kardeş olun ey insanlar / Bunu ister Tanrımız / Bu dünyada her şey gider / Yalnız sana dost kalır. Onunla başlıyoruz ve her zaman ‘Memleketim’ ile bitiriyoruz, Türkiye’nin halk şarkısı,” diyor.

Tüm ezgiler beraber söylenmeye başlanmış

“Bu birliktelik nasıl gösterilebilir?” diye sormuşlar kendi kendilerine. İnsanlara kendilerini nasıl daha iyi ifade edebilecekleri üzerine düşünmüşler. Katolik kilisesinin dostlukla ilgili, sevgiyi öven bir ilahisi ortak ilahi seçilmiş. Daha radikal gelebilecek ilahiler ise her grubun kendisince söylenmiş.

Daha önceleri konserlerde her grubun kendi ilahisini okuduğu biçimi terk edip, bütün ilahileri birlikte okudukları bir biçime dönmüşler. Tüm ezgiler beraber söylenmeye başlanmış. Böylece Sünni Alevi’nin, Alevi Yahudi’nin ezgilerini söylemeye başlamış. İnsanları dostluğa çağıran, sevgiye çağıran, sevgiyi öven ilahiler birlikte söylenmeye başlanmış. Hurigil, “Amacımız ayrı mezheplerden olsak da insanlara kardeşçe yaşanılabileceği mesajını verebilmekti. Yavaş yavaş olumlu tepkiler gelmeye başladı,” diye ekliyor.

“İlk başlarda koroya girmek gönüllülük temeline dayanıyordu, sese bakılmıyordu. Çünkü amaç tamamıyla birlik olmaktı. Antakya’ya ayrı bir tat katan birbirinden farklı kültürlerin bir arada kardeşçe yaşayabileceğini insanlara göstermekti. Çıktığımız konserlerden sonra olayın ciddiyetini anlayan Antakya halkı koroya girmek istemeye başladı.”     

Yetmiş beş kişiden oluşan Medeniyetler Korosu düzenli olarak haftada bir gün çalışıyor, bu konser dönemlerinde haftada ikiye üçe çıkabiliyor. Koro üyelerinin hiçbiri katıldıkları konserlerden maddi kazanç elde etmiyorlar ve masraflarını sponsorlarla karşılamaya çalışıyorlar. Koro üyeleri kendi işinden, ailesinden ve zamanından feragat ederek bu işi yapıyor. Onları bu özveriye iten gerekçe ise ortak. Bunu Hurigil şu sözlerle ifade ediyor.

“Sanıyorum bizim vermek istediğimiz mesaj Türkiye’ye örnek oluşturabilecek bir şeydir. Aslında bu Anadolu’nun güzelliği. Anadolu yüzyıllardır her türlü dini, ırkı kendi nezdinde barındırıyor ve biz birlikte yaşamayı içimize sindiremediğimiz müddetçe her zaman bu halkların birbirine karşı düşmanlığı sürecektir.”

İnançları birbirinden farklı kişileri bir araya getirmiş

Bereketli topraklar üstünde yeşilin her tonunu görmek mümkün, tıpkı Medeniyetler Korosu’nun üyelerinin farklı dil, din, kültür, yaşam biçimleri gibi. Doğanın sonsuz renk tonları sanki kol kola girmişçesine inançları birbirinden farklı kişileri biraraya getirmiş. Bu kişilerden biri de Protestan olan Kozma Doğum.

 Uzunçarşı’nın Kuyumcular Pasajı’nda dükkânı olan Doğum’dan Medeniyetler Korosu’nu ve çalışmalarını dinliyoruz. “Koromuzun en önemli özelliği Hatay’da yaşayan medeniyetler arasında dinlerarası diyalogun göstergesi olarak, mesajlarımızı o doğrultuda vermeye çalıştık. Koromuz üç semavi dinin altı değişik mezhebinden oluşuyor. Her birinin kendi belirlediği ilahiler doğrultusunda hareket edildi. Birbirimizin ilahisini söylemek bize çok zor gelmedi, zaten biz iç içe yaşıyoruz. Ermenice söylemek, İbranice söylemek ya da Latince söylemek, Arapça, Türkçe burada zaten olan, konuşulan diller, çok zorlanmadık.”

Profesyonel bir grup olmadıklarını ve amaçlarının para kazanmak olmadığını belirten koro üyelerinin vermek istedikleri mesajı bir kez de Kozma Doğum’dan dinliyoruz.

“İnsanların dini, dili, ırkı ne olursa olsun en azından birbirlerinin gelenek ve göreneklerine saygı duyarak çok güzel bir yaşam tarzları olabilir, bizim vermek istediğimiz mesaj budur.”

 Uzunçarşı’nın açıldığı avlulardan biri olan tarihi Kurşunlu Han’dayız şimdi. Bu kez koronun bir başka üyesi Yahudi olan İbrahim Kumal’ı han avlusunun girişinde renk renk kumaşların dizili olduğu babadan kalma, mütevazı dükkânında ziyaret ediyoruz.

 “2007 yılında bir koro yapalım bütün dinlerin ilahisini söyleyelim dediler. Biz de birkaç arkadaş toplandık. Bir gün güzel, bir gün kötü, bir gün aksamalı oldu. Boş durmuyorduk, evde de kendi kendimize çalışıyorduk. Böylece ilerlettik. Sahneye çıkmak moralimizi daha da yükseltti. Çok güzel bir yere vardığımızı düşünüyorum. Çünkü ben manifaturacıyım. Dükkânı kapatıyorum çekip gidiyorum provalara, konserlere. Hiç düşünmüyorum yani.”

“Tüm insanlığın bir kardeş gibi yaşamalarını isterim”

Kumal, sanki sahnedeymişçesine coşkuyla verdikleri konserleri anlatıyor. “Antakya’da Kültür Merkezi’nde çıktık. Tarsus’a, Mersin’e, Ankara’ya, Kahramanmaraş’a gittik; daha birçok şehir ve ülkede konser verme projemiz var.”

Tüm insanlığın bir kardeş gibi yaşamalarını isterim diyen Kumal’ın yanından ayrılıyoruz ve koronun bir diğer üyesi olan ve Antakya’da serpantin taşına şekiller veren Ali Güler’i atölyesinde ziyaret ediyoruz. Ali Güler de bir Nusayri ( Arap Alevisi).

“Ehl-i Beyt Kültür ve Dayanışma Vakfı’na (EHDAV) gidiyordum. Oranın kütüphanesinden yararlanmak için. Bu arada EHDAV hocalarından Şefik Katar korodaydı. Bana koro çalışmalarına katılır mısın diye teklif etti. Önce biraz çekindim, çekindiğimi görünce bir iki defa gel çalışmalarımıza katıl dedi. Katıldık ve başladık, bu koroda olmak çok güzel gerçekten. Koro kurulalı iki yıl oldu. Ben de çalışmalara yaklaşık bir buçuk yıldır katılıyorum.”

Güler de dünya haklarına bir mesaj veriyor:

“Koro geçekten çok şey anlatıyor insanlığa. Bence buradan bir şeyler almak lazım. Türkiye ve dünyaya çok güzel mesajlar verdiğimizi düşünüyorum. Antakya’da üç semavi dinin bulunması ve kardeş gibi yaşaması çok güzel bir şey. Ortadoğu umarım buradan bir ilham alır, kardeş gibi geçinirler. Yani barış, sevgi, hoşgörü.”

Görüştüğümüz bütün koro üyelerinden benzer mesajları almak ve farklılıklarına rağmen değişik kültürlerin bir arada yaşama iradesini görmek bizi daha bir umutlandırıyor. Özellikle dünyamız “medeniyetler çatışması” adı verilen ve değişik din, kültür ve mezheplerin birbirleriyle kıyasıya mücadele halinde olduğu bir dönemden geçerken, böylesi bir kardeşleşmenin boy vermesi bizi heyecanlandırıyor.

Ünlü şairimizin dediği gibi,

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşcesine,
bu hasret bizim…” 
  

İlginizi çekebilir:  Met’ten Tayland ve Kamboçya’ya Kaçak Eser İadesi
Previous Story

Jerry Saltz’dan Refik Anadol Eleştirisi

Next Story

UNESCO Depremde Zarar Gören Tarihi Yapıları İnceleyecek

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.