Chapel of Change’in (Mary Salem ve Rainsford) The Sleeping Water [Uyuyan Su] performansından bir kare Assos Gösteri Sanatları Festivali, 1997 Fotoğraf: Nurgül Polat

Hey Gidi ’90’lar

///

Salt Beyoğlu’nda yer alan Sahnede 90’lar, sahne ve performans kavramları odağında Türkiye’nin 1990’lı yıllarından sanat üretimlerini bir araya getirirken dönemin ruhuna da gerçekçi bir bakış açısı sunuyor. Serginin küratörü Amira Akbıyıkoğlu serginin sahne ve performans odağının önemli olduğunu ifade ediyor. Bu kavramlar aracılığı ile 1990’lı yıllara bakıldığını söyleyen Akbıyıkoğlu sahnenin aslında ne kadar geniş bir perspektifte ele alınabileceğini söylüyor. Sahnede 90’lar, çeşitli kaynaklardan toplanmış arşivlere dayanıyor ve canlı performanslardan video kliplere uzanan bir çeşitlilikte farklı üretimleri de içeriyor.

Sergi geniş bir tabirle ‘90’lı yıllarda Türkiye’de nasıl bir atmosferin var olduğuna bakıyor.  Serginin giriş yazısında da bu duruma dair bilgiler var. ‘90’lar siyasi ve ekonomik anlamda sallantılı yıllar: 1994 ekonomik krizi, faili meçhuller, Susurluk kazası gibi sancıların ardından 1999 Gölcük depremi geliyor. Ancak dönemin acılarına rağmen İstanbul’da kültür, sanat, performans ve eğlence alanında bir dinamizm yaşanıyor.

Evet, 1990’lar Türkiye’de politik ve ekonomik açıdan dengesiz yıllar ancak arka arkaya açılan özel radyo ve televizyon kanallarının da yardımıyla pop kültürü emsalsiz bir yükselişe geçiyor. Seçim kampanyalarında kullanılmaya başlanan Türkçe pop hit’leri sokak ve meydanları dolduruyor. Karanlık siyasi iklime tezat kültür sanat ve eğlence alanında özgürlük rüzgarları esiyor.

Eserlerle ve Arşivle ‘90’lı Yıllara Bakış

Sergiye girerken izleyiciyi karşılayan sarı platform ve çevresinde farklı sanatçıların bir araya geldiği video performanslar sergide izleyiciye neler beklediğini gösteriyor. Sarı platform aslında bir sahne niteliğinde ve sergide de sahne kavramı öne çıkıyor. Bu platformda yürürken, Mirkelam’ın Her Gece klibi karşılıyor izleyiciyi. Müzik videoları sergide farklı bir alanda 1990’lara dair farklı bakış açıları sunuyor. 1995’te yönetmen Umur Turagay’ın çektiği Her Gece klibinin kanallarda dönmeye başlamasıyla Mirkelam’ın bir gecede ülke çapında ‘koşan adam’ olarak şöhreti yakaladığı dönemi hatırlatıyor mesela. Bu klip o yıllarda form ve içerik anlamında deneyselliğin baş gösterdiğinin örneği olarak yer buluyor sergide.

Sahnede 90’lar’ın öne çıkan başka bir özelliği ise ‘90’lı yıllarda aslında disiplinlerarası üretimlerin daha yoğun şekilde yapıldığını göstermesi. Sergide yine sarı platformda yerleştirilen eserler arasında Halil Altındere’nin Ne Bakıyon? videosu, Kumpanya ekibinin Yine Ne Oldu? oyunu, Yeşil Üzümler’in Mis Sokak performansının kaydı ve Moni Salim Özgilik’in Ankara’nın Sakarya Caddesi’nde gerçekleştirdiği Sakarya Destanı performansından fotoğraflar mevcut. Tüm bu eserler bir şekilde bedenin performans ve sahnede nasıl kullanıldığına dair fikirler de veriyor.

Eserler ‘90’lı yıllarda sahne ve performans kavramı üzerinde bir tür ‘vaka’ incelemesi olarak ele alınıyor. Diğer yandan, bu sergi bir arşiv sergisi ve ‘90’lı yılların yapısını, arşiv niteliğinde ne tür sanatsal etkinliklerin ortaya çıktığını anlatıyor. Örneğin Seratonin Sergileri adlı yerleştirme, ‘90’lı yılların İstanbul’unu ve sanat gelişimini göstermek için oldukça uygun bir yapıya sahip. Bu sergiler, şehrin kültür envanterindeki endüstriyel yapıları mesken tutarak ikinci ve üçüncü İstanbul bienallerine denk geliyor. Fotoğraflar ve yer yer videolarla desteklenen sunum tekniği büyük bir alana yayılması açısından bu yerleştirmeyi serginin güçlü eserlerinden biri haline getirmiş. Hem kalabalık bir izleyici sayısına ulaşan hem de basında geniş yer bulan iki etkinlik de yarattıkları delişmen atmosferle Türkiye sergiler tarihinde hatırı sayılır bir yer ediniyor.

Mehmet Sander’in televizyon programı için gerçekleştirdiği performanstan bir kare, tahminî 1986

Üç yıl arayla iki defa düzenlenen Seretonin I (1989) ve Seretonin II (1992) sergilerinde Sahnede 90’lar’da işlenen ana konu disiplinlerarası üretim ön plana çıkıyor. Bu sergiler aynı zamanda terk edilmenin eşiğindeki binalarda performatif işler için alternatif sahnelere dönüştürdüğü gözlemleniyor. Böylece, farklı mekânlarda disiplinlerarasılığın mekâna yansımasına da önemli katkıda bulunuyor.

İlk Seretonin sergisi, 1989’da Haliç kıyısındaki Feshane binasında yer alıyor. Feshane 15 gün boyunca enstalasyon ve happening’lerle hareketli günlerine geri dönüyor. Atilla Özdemiroğlu’nun sergideki işlerden yola çıkarak açılışta yaptığı müzik kadar Mehmet Güleryüz’ün deve üstünde Feshane’ye girişi ve Gürel Yontan’ı toprağa gömmesi, Komet’in kafes içinde Türkçe sözlük okuması gibi performanslar da akıldan kalan ve ‘90’lara damgasını vuran disiplinlerarası üretimler haline geliyor.

İlginizi çekebilir:  Hugo Boss Ödülü İlk Kez Bir Fotoğrafçıya Gitti

Asos’un Ruhu

Sergide Asos Gösteri Sanatları Festivali’ne özel bir yer ayrılmış. Genel sanat yönetmenliğini Hüseyin Katırcıoğlu’nun üstlendiği Assos Gösteri Sanatları Festivali, 1990’ların ikinci yarısında Çanakkale’ye bağlı Behramkale köyünün her köşesini ve Assos antik kentini bir sahneye dönüştürüyor. Diğer yandan, sanatçı, tasarımcı ve akademisyen Selçuk Gürışık, Truva Öyküsü oyunundan başlayarak Assos festivalleri boyunca Hüseyin Katırcıoğlu ile yakın iş birliğinde dekor, kostüm ve maske tasarımlarına imza atıyor. İkili, ayrıca, farklı disiplinlerdeki bir dizi projeyi ortaklaşa hayata geçiriyor. Gürışık, festivalin kolektif ruhuna ithafen Sahnede 90’lar sergisi için ürettiği enstalasyonda, yörenin deniz, toprak ve rüzgârından ilham aldığını ifade ediyor.

Taner Ceylan’ın ilk sanat yıllarında yaptığı Monte Carlo Stili ise serginin öne çıkan eserlerinden biri. Burada hem beden hem de sahne kavramını disiplinlerarası kavramıyla nasıl bağdaştığını görüyoruz. Taner Ceylan’ın Monte Carlo Stili Türkiye’de gerçekleştirilen happening’lerin ‘90’lı yıllardaki en şaşırtıcı örneklerinden. Bu performatif eserin hikayesi de oldukça çarpıcı ve akılda kalıcı. 9 Aralık Cumartesi akşamı saat 20.00 sularında Beyoğlu İmam Adnan Sokak’taki Devlet Han’ın önünde toplanmış ‘seçkin davetliler’, Steve Maurice tarafından organize edilen ve sabahın ilk ışıklarına kadar sürecek partiye hazırlanırlar. Büyük buluşma için hummalı çalışmalar haftalar önce başlar. İstanbul’un muhtelif mekânlarına asılı gizemli afişte bilgi için 24 saat aranabilecek bir telefon numarasına işaret edilir. Hattın ucundaki telesekretere isim, adres, telefon ve meslek bilgilerini bırakanlar birkaç gün içinde önce bir teyit telefonu, sonra da parlak kırmızı bir zarf alırlar. İnce sac levha davetiyede çekici bir program sunulur: Vivette Jewellery sponsorluğundaki gece Devlet Han’da başlayıp Karaköy’den kalkacak Cocolouris yatında devam edecek şov, ertesi sabah 10.00’da Fesçiler Kasrı’ndaki kahvaltıya kadar hiç durmaz.

Bu program en az Fesçiler Kasrı kadar düzmeceydi. Davetiyedeki kasti yazım hataları kimsenin dikkatini çekmemiş, katılımın 60 kişiyle sınırlı olacağı söylentisi insanları daha da heyecanlandırmıştı. İşin aslı, Taner Ceylan boşlukla ilgili resimlerini sergileyecek bir mekân bulamayınca bu sözde parti projesine girişmişti; bu boş vaadi ve yarattığı beklentiyi bir happening’e çevirmeye karar vermişti. O gece Devlet Han’a gelenler davetin ev sahibi rolünü oynayan üç performansçı, dört küçük boyutlu resim ve sanatçının duvardaki açıklama metniyle karşılaştılar.

 Özel Televizyon Kanalları ve ‘90’lar

Sergide ‘90’lı yıllara damgasını vuran özel televizyonlara da birçok eserde göndermeler bulunuyor. Özel kanalların tutuculuktan uzak ve renkli bir yayın akışı vadeden yeni televizyonculuk anlayışı özgürlükçüydü. Fakat aynı anlayış eğlencenin haber bültenlerinin dahi parçası olduğu, ‘şov’ kültürünü yaşamın vazgeçilmez bir parçası hâline getirdi. Aslında, ‘90’lı yıllar ekranı gösteri toplumunun somut bir yansımasıydı ve Türkiye’deki kültürün de yeniden şekillenmesinde büyük rol oynadı. Bunlar arasında, sergide gördüğümüz, Dokun Bana adlı şov, Seyfi Dursunoğlu’nun Huysuz Virjin adlı şovunun ekranlara yansıması ve çok izlenmesi etkili 90’lı yıllar algısını yapılandırmıştı.

Pilvi Takala’nın Pırıl Pırıl adlı eseri ‘90’lı yıllar TV programları açısından çarpıcı bir örnek. Bir dönem oyunculuk da yapan, fakat asıl şarkıcı olarak tanınan Seda Sayan 1990’lı yıllarda televizyon programları yapmaya başlamıştı. Seçtiği toplulukların içine sızarak kendini ve gizli kamerasını gerçek hayata dâhil ettiği müdahaleci performanslarıyla bilinen Pilvi Takala’nın videosu, 2000’li yıllarda izlenme rekorları kıran Sabah Sabah Seda Sayan programından yola çıkarak televizyon dünyasında kamera önü ve arkası arasındaki samimiyet ve sahicilik meselelerini konu alıyor.

Sahnede 90’lar sergisinin bir kısmı da Salt Galata’ya yayılıyor. Galata’da aksiyon mimarı ve koreograf Mehmet Sander’in 1990’lı yıllarda tasarladığı Single Space [Tek Alan] (1992), Pole [Direk] (1993), Controlled Space / Infinite Space [Kontrollü Alan / Sonsuz Alan] (1994) gibi sekiz işini içeren bir sunum yer alıyor. Burak Delier’in Kriz ve Kontrol (2013) ile Ecinnilerin Şarkıları (2014) videoları da Salt Galata’da sergi kapsamında sunuluyor.

Previous Story

18 Yaş Hediyesi ‘Kültür Kartı’

Next Story

Türk Sanatçılardan Hollanda’da Sergi

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.