İstanbul’daki x-ist Galeri Direktörü Zeynep Pakel, kripto sanat dünyasında yaşanan uluslararası gelişmeleri çok yakından takip ediyor ve hem ülke içinde pratiğe dönüştürülmesi hem de galerilerin sisteme entegre olabilirliği üzerine bir hayli kafa yoruyor. “NFT’lerin hayatımıza girmesiyle sanat piyasasına yeni bir oyuncunun katıldığını söyleyebiliriz” diyen Pakel ile dijitalleşmenin bir uzantısı olarak hayatımıza giren kripto sanat, galerilerin bu sistemdeki rolü, blockchain sayesinde güven kazanan ikinci el satışlar, kripto sanatın müzayede evleriyle kurduğu ilişki ve sürdürülebilirliği, geleneksel sanat dünyasının sektöre bakışı ve bu dijital dünyanın fiziksel ile kurabileceği ilişkileri konuştuk.
-
Pandeminin ardından önce bir kapanma dönemi, ardından dijitalleşmenin eser üretiminden satışına uzanan etkilerini deneyimledik. Ve son zamanlarda da bambaşka bir alan ile tanıştık: Kripto sanat. Senelerdir varlığını sürdüren kripto sanat son birkaç ayda atağa geçerek rekor kıran satışları, milyon dolara satılan NFT’leri beraberinde getirdi. Sanat sektörünün her köşesine uzanan bir değişim ve dönüşüm sürecindeyiz bir süredir. Siz tüm bu gelişmeleri yakından takip eden bir galerici olarak ne düşünüyorsunuz?
NFT’lerle ilk olarak 2018 yılında Art Basel’in düzenlediği “Blockchain sanat dünyasındaki hangi problemleri çözebilir?” başlıklı bir konuşma serisinde tanıştım. Sonrasında tesadüf eseri blockchain teknolojisini yakından takip eden bir arkadaşım bana blockchain tabanlı eser satılan sitelerle ilgili bir makale yolladı. Fakat o dönemde bunun Türk sanat piyasasına uygulanabilirliği konusunda şüphelerim vardı çünkü kripto paralarla alışveriş yapma
düşüncesi henüz bir diyaloğun parçası değildi. Aynı zamanda 2018 yılında kripto para birimleri sert bir düşüş yaşamış ve sistemin sürdürülebilirliği konusunda kafalarda soru işaretleri oluşmuştu. Yine de teoride konu çok ilgimi çekmiş ve sanat piyasasına getirebileceği yeni soluk beni heyecanlandırmıştı. Peki galericilerden müzayedecilere, uluslararası sanat yayınlarından Clubhouse’a kadar neden herkes kripto sanattan bahsediyor?
-
Evet ben de bunu merak ediyorum. Kripto sanat bir anda büyük bir gündem konusuna dönüştü.
Öncelikle blockchain teknolojisi sayesinde “dijital nadir bulunurluk kavramı” hayatımıza girdi. Bu kavram sektör olarak uzun zamandır mücadele ettiğimiz sanatta sahtecilik, sanatçı telif hakları ve dijital sanatın satışına uygun mecra arayışı gibi konulara önemli çözüm önerileri sundu. Ethereum tabanlı NFT’ler (non-fungible token), birbiri yerine geçebilen kripto paraların aksine eşsiz ve kopyalanamaz tokenlardır. Bir NFT satın aldığınızda bir token ve ona bağlanmış bir sanat eseri almış olursunuz. Satın alma işlemi yaptığınızda bu merkeziyetsizleştirilmiş bir veri tabanı olan blockchain’e kaydedilir. Tüm verilerin tek merkezde toplanması yerine tüm ağa dağıtıldığı bir yapı olması itibariyle dışarıdan gelebilecek tüm müdahaleleri engeller ve bu bilgi değiştirilemez. Dolayısıyla satın alma
işleminin blockchain’deki kalıcı kaydı şüphe götürmez bir mülkiyet hakkı ve sanat eserinin orijinallik ispatı niteliğindedir.
İkinci El Satışta Sanatçının Telif Hakkı
Bir diğer önemli nokta ise “artist resale royalties” yani ikinci el satıştaki sanatçı telif hakkı meselesi. Blockchain teknolojisi zincirle bağlanmış ve şifrelenmiş veri bloklarından oluşur ve her yeni transfer esnasında yalnızca ekleme yapılabilir. Her yeni blok kendinden önceki blokların kodlarını taşır ve bu sayede zincir üzerinde adım adım geri gidilerek blockchain’in ilk bloğuna (genesis bloğu) ulaşılabilir. Bu sayede her yeni satış işleminde sistem sanat eserini NFT’leyen sanatçıya ulaşır ve Akıllı Sözleşmeler (Smart Contract / çoğunlukla ERC-721) aracılığıyla belirlenen sanat eserinin ikinci el satışından gelecek meblağ (ki bu genellikle yüzde 10 civarındadır) sanatçının cüzdanına (wallet) otomatik olarak aktarılır. Bu da fiziksel evraka dayalı kayıt sisteminin zaman içerisinde yok olması ve takibinin çok zor yapılması ya da sistem tarafından kasti olarak göz ardı edilmesi neticesinde sanatçıların telif haklarını alamaması problemini ortadan kaldırır.
“…Blockchain teknolojisi sayesinde “dijital nadir bulunurluk kavramı” hayatımıza girdi. Bu kavram sektör olarak uzun zamandır mücadele ettiğimiz sanatta sahtecilik, sanatçı telif hakları ve dijital sanatın satışına uygun mecra arayışı gibi konulara önemli çözüm önerileri sundu.”
Bu teknolojinin bir galerici olarak beni heyecanlandıran kısmı ise dijital sanat eserlerinin satışı için uygun bir alan açması ve yeni oluşan bir koleksiyoner kitlesinin kripto sanat satan bu platformlardan büyük alımlar yapmaya başlaması. Pandeminin fiziki mekâna bağlı sanat kurumları üzerindeki en kritik etkisi bu yapıların sanat izleyicisi ve alıcısıyla buluşma olanaklarının kısıtlanması oldu. Özellikle Mart 2020 sonrasında dijital dönüşümün hızlanmasıyla, mekâna ve etkinliğe bağımlı olan sanat aktörleri kendi fiziki yapılarına alternatif olabilecek yollar aramaya başladılar. İptal olan uluslararası sanat fuarlarının sundukları OVR’lar (online viewing room), galerilerin geliştirdikleri dijital satış kanalları ve müzayede evlerinin düzenledikleri çevirim içi müzayedelerin yanı sıra NFT’lerin satıldığı platformlar da bir yandan sanat izleyicisinin radarına girdi.
Şubat 2021’de önce Tesla’nın 1.5 milyar dolar değerinde Bitcoin satın alması ve ilerleyen dönemde ödeme yöntemi olarak müşterilerine kripto para seçeneği sunacağını açıklaması ve yine şubat ayında Deutsche Bank’ın kurumsal müşterileri için kripto para ekosistemine entegre yeni bir dijital varlık saklama platformu geliştirdiğini duyurması kripto sanat piyasası için itici bir güç sağladı bana göre.
Data analiz eden cryptoart.io sitesinin 21 Mart 2021 verilerine göre Nifty Gateway, SuperRare, MakersPlace, Foundation, Async Art ve KnownOrigin üzerinden yapılan Kripto sanat satışlarının total değeri 389,987,170.08 dolar (215,875.192 eth) olarak belirlendi. Bu yeni oluşan kripto sanat piyasasının hacmini ilk fark eden aktör ise Christie’s oldu. Ekim 2020’de Robert Alice’in “Block 21” isimli NFT gömülü tamamen dijital olmayan fiziki eseri ilk defa bir müzayede evinde tahmin edilenin yaklaşık 11 kat üzerinde bir fiyata satıldı.
İkinci Büyük Hamle Beeple’ın İşinin Satışı
Bunu sisteme entegre olmak adına atılmış ilk adım olarak da değerlendirebiliriz. İkinci büyük hamle ise tanınmış kripto sanatçı Beeple’ın “Everyday: The First 5000 Days” isimli, bu sefer tamamen dijital olan eserinin 25 Şubat – 11 Mart 2021 tarihleri arasında MakersPlace iş birliğiyle yine Christie’s’te açık arttırmaya sunulmasıydı. 69,346,250 dolar’a satılarak rekor kıran eserin önümüzdeki süreçte fiziksel alanda varlık gösteren sanat aktörleriyle kripto
sanatın birlikteliğinin tonunu belirlemek adına önemli bir gösterge olacağını düşünüyorum.
Biz şu an Türkiye bazında galeriler ve müzayede evleri olarak neredeyse tamamen bu sistemin dışındayız. Dolayısıyla dönemin ruhunu iyi analiz etmek ve bu sisteme nasıl entegre olacağımızı şimdiden hesaplamak bize önümüzdeki dönemde büyük avantaj sağlayacaktır.
(Yukarıdaki cevap Burcu Dimili ve Feride İkiz’in InBusiness dergisinde yer alan kripto sanat dosyasından alınmıştır)
-
Küresel Covid-19 salgını ve beraberinde ivme kazanan dijital dönüşümle beraber Kripto sanat dünyası ve NFT’ler alıştığımız sanatçı, galeri ve alıcı dinamiğini etkileyebilecek merkeziyetsiz bir hareket gibi görünüyor. Galeriler bu sisteme nasıl adapte olabilir sizce?
Bu şu an herkesin merak ettiği bir soru aslında. Kripto sanat platformları yeni bir koleksiyoner kitlesi, yeni bir estetik ve yeni bir piyasa oluşturdu. Galeriler tarafından kurulacak iş birliklerinin kurallarının oluşturulmaya başlandığı ve standartların henüz yeni belirlendiği bir noktadayız. Bana göre iyi bir galericinin tek işlevi sanat eserinin satışını gerçekleştirmek olmamalı. Aynı zamanda sanatçısı için doğru kariyer planı çizme misyonu üstlenmesi de gerekli. Dolayısıyla x-ist galerinin direktörü olarak güncelliğimizi korumak ve dijital sanatla uğraşan sanatçılarımızın doğru platformlarda yer almalarını sağlamak ve ihtiyaçlarına uygun cevaplar verebilmek adına bu teknolojiyi çok yakından takip etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Sisteme adapte olmak için dijital eser üreten sanatçılarımızla SuperRare ve Nifty Gateway gibi platformları bir araya getirerek iş birliği modelleri üzerinde çalışabilir ve bu doğrultuda sanatçı sözleşmelerimizi güncelleyebiliriz. Bunun güzel bir örneğini Almine Rech Gallery’nin temsil ettiği sanatçı César Piette’nin edisyonlu NFT’lerini Nifty Gateway aracılığıyla sunmasıyla tecrübe etme şansımız oldu. Bunun yanı sıra web sitelerimiz ve sosyal medya hesaplarımızın olduğu gibi belki galeri bazında blockchain tabanlı kendi eser satış platformlarımızı oluşturabiliriz. Fiziki eser üreten sanatçılarımız için ise Artory, Verisart ya da Codex gibi blockchain tabanlı sanat eseri kaydı oluşturan şirketlerle anlaşmalar yapabiliriz. Bu sayede uzun vadede sanatçıların ikinci el satışlarından hak ettikleri teliflerini almalarını sağlayabiliriz. Kripto sanat dünyası ve NFT’ler alıştığımız sanatçı, galeri ve alıcı dinamiğini şüphesiz etkileyecektir. Fakat birinin varoluş sürecinin diğerinin sonunu getireceği tarzındaki radikal düşüncelere de asla katılmıyorum. Fiziki bir mekânda konvansiyonel mecralarda üretilen sanat eserlerinin izleyici tarafından deneyimlenmesinin yerini hiçbir dijital platformun doldurmayacağı gibi dijital olarak üretilen eserin de daha uygun deneyimlenip, satışının yapılacağı bir sistem de göz ardı edilemez. Bu açıdan bakıldığında NFT’lerin hayatımıza girmesiyle sanat piyasasına yeni bir oyuncunun katıldığını söyleyebiliriz.
“Kripto sanat platformları yeni bir koleksiyoner kitlesi, yeni bir estetik ve yeni bir piyasa oluşturdu. Galeriler tarafından kurulacak iş birliklerinin kurallarının oluşturulmaya başlandığı ve standartların henüz yeni belirlendiği bir noktadayız.”
-
Bu sektörden kimileri sanatın geleceği olarak bahsederken kimileri ise gelip geçici bir furya olarak görüyor. Sizin bu konuyla ilgili yorumlarınız neler?
Bugün durduğumuz noktada kripto sanatta içerikten daha çok hızlı satış ve artan fiyatları konuşuyoruz. Bu durum sanat profesyonellerinin bir kısmının NFT’lere mesafeli durmasına neden oluyor. Şu an kripto sanat eserleri çoğunlukla Deviantart, oyun estetiği ve ekran koruyucusu görsellerinin çok ötesine geçmiyor maalesef. Kendi ekosistemimize dahil edemediğimiz, teknolojiden ve finans sektöründen para kazanan ve kendilerine ait estetik
beğeniye sahip yeni bir koleksiyoner kitlesi biraz da borsacı mantığıyla şu an kripto sanatta büyük alımlar yapıyor. Ben bu büyümeyi biraz 2010 civarında Türk Sanat Piyasası’nın yaşadıklarına benzetiyorum ve dolayısıyla bu balonun bir noktada patlamasının kaçınılmaz olduğunu ön görüyorum.
Kripto Sanatın Sürdürülebilirliği
Kripto sanatın sürdürülebilir olmasının önündeki ciddi engellerden biri de NFT’lerin ethereum tabanlı olması ve POW (Proof of Work) işlem doğrulama protokolünü kullanmasından kaynaklı enerji tüketimi ve ekolojik etkileridir. Her transaction esnasında yeni bir data bloğunun doğrulanması ve blok zinciriyle dağıtık defter sistemine kaydedilmesi yalnızca işlem gücü çok yüksek bilgisayarlar tarafından gerçekleştirilebilen kriptografik algoritmaların çözümüyle mümkün hâle gelir. Bu işlemi madenci (miner) ismi verilen operatörle gerçekleşmektedir. Bu matematik problemini ilk çözen operatör blockchain ağında yer alan kripto para ödülünü kazanır. Dolayısıyla en yüksek işlem gücüne sahip olan kişinin şansı her zaman daha yüksektir. Bu doğrulama işlemi yüksek enerji tüketimine ihtiyaç duyar. Memo Akten’in yaptığı NFT’lerin ekolojik etkilerini inceleyen araştırması bu konuyu uluslararası alanda tartışmaya açtı. Araştırmadaki bulgulara göre edisyonsuz bir NFT’nin ortalama karbon ayak izi benzinle çalışan bir arabanın 1.000 km kat etmesiyle eş değer ölçüdedir. Bu konu ateşli NFT savunucuları tarafından göz ardı edilse de teknolojinin şu an sunduğu olanaklar yüzünden tema olarak ekolojik problemlerle uğraşan ya da bu soruna yönelik hassasiyet gösteren sanatçıların sisteme dahil olması şimdilik pek mümkün gözükmüyor. Bu da kripto sanat platformlarının daha bütüncül bir sanat anlayışına ev sahipliği yapmasını engelleyebilir. Şayet daha doğa dostu bir yol bulunamazsa sistemin uzun vadede kalıcılığına zarar verme ihtimali de mümkün.
Fakat gelen her yenilikte olduğu gibi bu platform da kendi estetik dilini yaratarak olgunlaşma potansiyeline sahip. Karbon salınımı problemi, Ethereum 2.0’a yani POW’dan Proof of Stake (POS) protokolüne tahminen önümüzdeki sene geçilmesiyle çözüldüğü taktirde ve fiziki mekânda sanat gösteren kurumlarda tecrübesi olan galericilerle birlikte sanat tarihsel açıdan değerlendirme refleksine sahip sanat eleştirmenlerinin bu sisteme dahil olması ve bunun sonucunda sanatsal içeriğin ön plana çıkartılmasıyla, kripto sanat ve piyasasının kalıcı olarak sanat ekosistemine entegre olacağını düşünüyorum.
“NFT savunucuları tarafından göz ardı edilse de teknolojinin şu an sunduğu olanaklar yüzünden tema olarak ekolojik problemlerle uğraşan ya da bu soruna yönelik hassasiyet gösteren sanatçıların sisteme dahil olması şimdilik pek mümkün gözükmüyor.”
-
Tanınan NFT sanatçılarından Beeple’ın 69,346,250 dolar’a Christie’s’te satılan eseriyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Sırada bir diğer meşhur NFT sanatçısı PAK var. PAK’ı da bir Sotheby’s müzayedesinde göreceğimizin ipuçları verildi. Bu gelişmeler sanat dünyası için oldukça önemli, sizin yorumlarınız neler?
Bu gelişmeler üzerinden iki farklı okuma yapmak mümkün. Birincisi aracı kurumların devreden çıkartmasıyla ilgili söylem üzerine vurgu yapan kripto sanat piyasasının kendini geleneksel yapılarla iş birliği kurarak meşru bir zemine oturtma arzusu. İkincisi ise yeni oluşan kripto sanat piyasasının hacmini keşfeden müzayede evlerinin kripto para yatırımlarından ve teknolojiden para kazanan koleksiyonerleri kendi sistemine dahil etme çabası.
2018’den beri konuşulan NFT’ler, 2021’in mart ayında gerçekleşen Christie’s ve Beeple müzayedesinin getirdiği kuvvetli PR kampanyasıyla artık çoğu insan tarafından tanınır hâle geldi. Bu çift taraflı bir “kazan kazan” modeli yarattı. Christie’s Müzayede Evi’nin Savaş Sonrası ve Çağdaş Sanat Uzmanı Noah Davis, Beeple müzayedesinden bahsederken “Beeple’ın başarısı gelişmekte olan pazar için ilerideki heyecan verici olasılıkların bir kanıtıdır” yorumunu yaptı. “Everyday: The First 5000 Days” isimli eser sayesinde Beeple yaşayan ve bir müzayedede eseri satılan Jeff Koons ve David Hockney’den sonra gelen en pahalı üçüncü sanatçı unvanına sahip olurken bir anlamda NFT’ler sanat piyasası tarafından vaftiz edilmiş oldu. Murat Pak’ın da Sotheby’s müzayedesinde yer alacağı haberleri bu söylemleri pekiştirir nitelikte olup bir yandan da müzayede evleri arasındaki mücadelenin
yeni açılan bir cephede de devam edeceğini gözler önüne serdi.
“Blockchain teknolojisi sayesinde eşsiz bir dijital varlığın yine dijital bir cüzdanda biriktirilip takas edilmesi mümkün hâle geldi. Burada aslında çığır açan olgu sanat eserinin manevi değerinin fiziki objeden alınarak fikrin dijital bir koda aktarılması ve dolayısıyla maddi değerinin de bu yolla transfer edilmesinden ileri geliyor.”
Artnet yazarı Ben Davis konuya tamamen başka bir açıdan bakarak Beeple’ın 5000 tane imajdan oluşan eserinin her bir bileşenini tek tek inceleyerek eserin sanatsal içeriği üzerine bir değerlendirme yazdı. Cinsiyetçilik ve ırkçılık ögeleri içeren imgeler barındıran eserin Christie’s tarafından pek de derinlemesine incelenmediğini öne sürdü. Eseri satın alan Singapur bazlı kripto fon yöneticileri Metakovan ve Twobadour yazı yayımlandıktan dört gün sonra yaptıkları alımın arkasındaki motivasyonu açıklarken bilinçli ve ırkçılık karşıtı bir duruş olduğunun altını çizdiler. Koleksiyoner olarak batılı beyaz erkeklerin dominasyonunda olan mecrada Hintli ve batılı olmayan bir kesimin de patron olabileceğinin kanıtı olarak daha demokratik bir sistem inşa etme potansiyeline işaret ettiler ve yaptıkları bu yatırımın ileride milyar dolar değerinde bir geri dönüşü olacağından bahsettiler.
Benim açımdan ise her ne kadar NFT’lerin daha geniş bir izleyici tarafından kabul görmesine yardımcı olsa da bir kez daha NFT’ler açısından sanat eserinde alt metin, estetik, sanatsal özgünlük gibi kavramlar bir kenara bırakıldı ve hızlı rant sağlama amacı güden finansal başarı vurgulanmış oldu. NFT’lerin yaygın olarak kabul görmesi adına önemli fakat uzun vadede stabil ve güvenilir bir piyasa inşası için çok da başarılı bir girişim olmadığı düşüncesindeyim.
-
NFT her ne kadar dijital dünyadan bir kavram da olsa fiziksele uyarlanabilir mi? Fiziksel ortamda bu disiplinle ilgili sergiler açılabilir mi, ne düşünüyorsunuz?
Fiziksel ortamda bu disiplinle sergiler açılması tabii ki mümkün. UCCA Lab, MOCDA gibi dijital sanat müzeleriyle fiziki mekânları olan büyük kurum ve müzeler kripto sanat sergileme bazında iş birlikleri yapabilirler ya da koleksiyonerler satın aldıkları NFT’leri yüksek çözünürlüklü bastırabilir veya dijital çerçevelerde yaşam alanlarında sergileyebilirler. Dijital olanla geleneksel sergileme biçimleri arasında bu sayede bir köprü kurma fırsatı elde
edilebilir.
En Büyük Yenilik Değer Transferi Meselesi
Fakat tam bu noktada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir soru var. Acaba bu çaba yeni kurulan sistemin doğasına aykırı bir pratik olabilir mi? Kripto sanat ve NFT’nin çağdaş sanata düşünsel olarak getirdiği en büyük yenilik değer transferi meselesi. Blockchain teknolojisi sayesinde eşsiz bir dijital varlığın yine dijital bir cüzdanda biriktirilip takas edilmesi mümkün hâle geldi. Burada aslında çığır açan olgu sanat eserinin manevi değerinin fiziki objeden alınarak fikrin dijital bir koda aktarılması ve dolayısıyla maddi değerinin de bu yolla transfer edilmesinden ileri geliyor. Bunun benzeri bir süreci geçtiğimiz yıllarda müzik endüstrisinde de tecrübe ettik. Bir koleksiyoner eğilimi olarak audiophiller arşivlerine katmak için sevdikleri müzisyenlerin albümlerini fiziki bir obje olarak satın alırken 10 senelik bir süreçte Spotify gibi platformlar üzerinden takip etmeye başladılar. Artık hiçbirimiz evlerimizde müzik cd’lerimiz ya da dvd’lerimizi koymak için İkea’dan yeni raflar satın almıyoruz. Bu değer transferi
düşüncenin tezahürü kripto sanat dünyasında ekstrem bir örnekle yine mart ayı içinde yaşandı. BurntBanksy isimli bir grup Christie’s müzayede evinden satın aldıkları 2006 tarihli “Morons” isimli Banksy baskısını NFT’ledikten sonra yakarak tamamen yok etti ve bu hâliyle OpenSea üzerinden satışa sundu. İlk bakışta bunu büyük bir delilik hâli gibi görebilirsiniz.
Ama grup yaptıkları manifesto niteliğindeki açıklamada gerçek değerin blockchain’de yer alan dijital varlıkta olduğunu ve bu şekilde kalmasını garantilemek istediklerini belirtti. Konvansiyonel mediumlarda üretilen sanat eserlerinin fiziki ortamda deneyimlenmesinin önemini not olarak burada bir kez daha belirtiyorum ancak tartışılması gereken esas konu, dijital olarak üretilen ve NFT’lenen eserlerin kendi üretim biçimleriyle daha uyumlu olacak bir sergileme ve satış yöntemine entegre edilmesi. Dolayısıyla fiziksel ortamda bir kripto sanat eserinin sergilenmesi biraz önce bahsettiğim dijital varlığa aktarılan değerin bir kez daha fiziksel olana aktarılması manasına geliyor. Burada aslında bir dilemma söz konusu. Geçtiğimiz günlerde König Galerie kiralanabilir kripto arazi “Decentraland”de kendi sanal galeri mekânını inşa etti ve bu alanda etkinlik gösteren ilk ticari galeri oldu. Ben Decentraland’de 21 Mart’ta başlayan “Artist Is Online” sergisi ve benzer girişimlerin, galeri – NFT – sergileme pratikleri açısından ele alındığında dönemin ruhunu yakalayan daha doğru alternatifler olacakları kanısındayım.
-
Sanat dünyasında NFT kültürüne karşı duyulan bir sevgi-nefret ilişkisi var. Henüz hepimiz için çok yeni olan bu disiplinin biraz daha oturmaya ve şekillenmeye ihtiyacı olduğu aşikâr. Kripto sanat eserlerinin değerini ne sadece estetik kaygı ne de sadece finansal değeri belirliyor. İki ayrı uç arasında bir denge kurmak gerekiyor. Kripto sanat örneklerine hangi perspektiften bakmalıyız, gözümüzü nasıl geliştirebiliriz?
15. yüzyılda sadece orta çağ ve rönesans estetiğini tecrübe etmiş bir sanat hamisinin mesela Lorenzo De’ Medici’nin bir anda Art Basel sanat fuarına ışınlandığını hayal edin. İlk defa karşılaştığı bu estetiği değerlendirecek doğru araçlara sahip olmadığı ve kendi gerçekliğiyle bir bağ kuramadığı için hemen yadsıyacaktır. Fakat onun ısrarlı karşı çıkışları ve gerekçelerini doğrulama çabaları Art Basel’de gösterilen eserlerin varoluşunu değiştirmeyecektir. Sanat piyasasının geleneksel aktörleriyle kripto sanat piyasasının arasındaki çatışma da benzer bir tutum içinde şu anda. İncelemek, keşfetmek ve platform estetiğini değerlendirmek ve anlamaya çalışıp kendi modelimize entegre etmenin yollarını aramak yerine sürecin Beeple müzayedesi sonrasında bunaltıcı bir hızda gündemimize gelmesi, adeta ışınlanmasıyla bu gerçekliği yok sayma eğilimindeyiz. Bunu ‘status quo’yu koruma çabası olarak açıklamak da mümkün sanırım.
Spekülasyona Açık, Volatilite Yüksek
Kripto sanat eserlerine yalnızca finansal bir değer atfetmek ve mali portföyümüzdeki yatırım araçlarını çeşitlendirmek için kullanmak uzun vadede sanatsal içerik ve piyasa güveni açısından problemli sonuçlar doğuracaktır. Sanat profesyonellerinin bir eserin piyasa değerini belirlemek için kullandığı belli başlı kriterler ve yola çıktıkları referans noktaları var. Sanatçının açtığı kişisel sergiler, katıldığı karma sergiler, yer aldığı bienaller ve sanatçı misafir programları, iş birliğinde olduğu galeriler ve eserlerinin yer aldığı müzeleri sanatçının eserinin
maddi karşılığını adım adım meşru bir tabana oturtulmasına yardımcı olan unsurlar olarak sıralayabiliriz.
Ama buna karşılık yeni oluşmaya başlayan kripto sanat piyasasının spekülasyona açık yapısı, eser fiyatlarındaki volatilitenin yüksek oluşu ve sanatsal değerlendirmedeki kriter eksikliği bu alandan hâlihazırda uzak duran aktörler arasında daha da büyük güvensizliğe neden olmakta. Sapla samanın birbirine karışması ve NFT’lerin maddi değerinin sanatsal değerini domine etmesinin temelinde de bu psikolojik ve kültürel olgu yatıyor bana kalırsa. Sosyal medya ve oyun estetiği zaten uzun zamandır görsel kültürü etkiliyor. Bu yapının içine henüz dahil olmayan geleneksel aktörler kripto sanatı değerlendirirken bu platformun estetiğini algılamak adına gözlerini geliştirmek için bir süre küratörlü yapıda olan dijital platformları gezerek bu alışkanlığı kazanabilirler. Ben kendi
adıma böyle bir metot izliyorum ve blockchain teknolojisi ve kripto sanatla ilgili yazılan yerli–yabancı makaleleri sürekli takip ediyorum. Atılan bir tweet veya bir kripto finans devinin alımıyla eserin popülerleşmesi yerine bu alana küratör/müze/galerilerin dahil olması iki piyasa arasında sanat algısı ve eser fiyatları açısından oluşan uçurumu bir süre sonra normalize edilebilir.