9. Çanakkale Bienali Kapsamında Kamusal Alanda Sanat Çalıştayı

CABININ – Çanakkale Bienali İnisiyatifi tarafından düzenlenen Çanakkale Bienali’nin 9. edisyonu özel etkinlikleri kapsamında, 19-20 Ekim tarihlerinde Kale Grubu’nun kurumsal desteği ve Kale Tasarım ve Sanat Merkezi’nin (KTSM) yürütücülüğüyle Kamusal Alanda Sanat Çalıştayı gerçekleştirildi. Çalıştay ile ilgili CABININ Eş Direktörü Deniz Erbaş'la konuştuk. 

/

9. Çanakkale Bienali özel etkinlikleri kapsamında, 19-20 Ekim tarihlerinde Kamusal Alanda Sanat Çalıştayı gerçekleştirildi. İki gün süren çalıştayda farklı disiplinlerin ve teorilerin ekseninde kamusal alan tanımları ile mimarlık, tasarım ve sanatın kamusal alanla ilişkisi ele alındı. Çalıştayın birinci gününde, Kaleseramik Fabrikası’nda grup çalışmalar ve sunumlar gerçekleştirildi.

Aura İstanbul Kurucu Üyesi ve Mimar Yılmaz Değer’in moderatörlüğünde gerçekleşen ‘Kamusal Alanda Sanat Çalıştayı’na; Kale Grubu Başkanı ve CEO’su Zeynep Bodur Okyay, yerel paydaşlardan Çanakkale Bienali İnisiyatifi (CABININ) Kurucu Direktörü Seyhan Boztepe, CABININ Yönetici Küratörü ve Eş Direktörü Deniz Erbaş, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Evren Karayel Gökkaya, Troya Müze Müdürü Rıdvan Gölcük, Troya Kazı Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Mimarlık Bölüm Başkanı Tolga Özden, Siyaset Bilimci Prof. Dr. Füsun Üstel ile Türkiye’de sanat, mimarlık ve sosyal bilimler alanlarından Prof. Dr. Asu Aksoy, Mimar Cem Sorguç, Sanatçı Esra Carus, Sanatçı Günnur Özsoy, Sanatçı Meral Değer ve Sanatçı Serhat Kiraz katılarak görüş, deneyim ve önerilerini paylaştı.

CABININ Eş Direktörü Deniz Erbaş

Yerel paydaşların StudioMAHAL’de gerçekleştirdiği Çanakkale kent tarihi, kamusal alanda anıt-sanat örnekleri, Troya-Gelibolu gibi tarihsel katmanlar üzerine bilgilendirmeleri ile başlayan çalıştayın ikinci gününde ise çalıştayın çıktıları, tüm Çanakkale halkının da davetli olduğu panelde yerel paydaşlar ve kamuoyuyla paylaşıldı. Çalıştay ile ilgili CABININ Eş Direktörü Deniz Erbaş‘la konuştuk.

Kamusal alanda sanatın genel olarak sanatta, özelde Türkiye sanat ortamındaki öneminden söz edebilir misiniz?

Kamusal alan kavramı sosyo-kültürel ve ekonomi-politik bağlamlarda belki de üzerine en çok tartışılan konulardan birini oluşturuyor. Fakat sanat özelinde ele aldığımızda ilk akla gelen kurumsal eleştiri geleneğinden beslenen sanat kurumlarının kamusallıkları, toplumsal sorumlulukları, şeffaflıkları ya da karar mekanizmaları ile ilgili tartışmalar. Ne kadar kamusal yani halka açık olsa da sanat kurumları sanatla buluşmamızda bir arayüz, tanımlı bir özel alan teşkil ediyorlar. Bu tanımlı alanların dışına çıkmak, gündelik hayata sızmak, toplumun her kesimiyle ortak ya da paylaşılan alanlarda karşılaşmak sanatın önemli bir eğilimini oluşturuyor.

Türkiye’de sanat çok büyük bir oranda tanımlı özel alanlarda ve sanata ilgi duyan belli toplum kesimleriyle karşılaşabiliyor, bunu genişletmeye çalışan minör girişimler olsa da bugün sanat ortamındaki kurumların yapılarına baktığımızda ezici bir çoğunluğunun özel kurumlar olduğu görülecektir. Bu alanı genişletmek, özellikle de toplumla doğrudan karşılaşmak, buluşmak ya da etkileşime girmek için de ilk akla gelen mecra kamusal alan oluyor ve sanatçılar, sanat inisiyatifleri ya da sanat yöneticileri zaman zaman farklı mekânlarda özgün sanatsal karşılaşmalar kurgulayarak hayata geçirebiliyor.

“Kentlilerin Zihninde Kalıcı İzler Bırakıyor”

Bu çerçevede konuşacak olursak, heykel-anıt gibi konvansiyonel ve ülkemizde de modernleşmeyle paralel bir tarihi ve geleneği olan pratikler dışında ülkemizde kamusal alanda sanat üzerine birçok proje ve etkinliğin hayata geçirildiğini ve tüm bunların ilginç bir hafıza oluşturduğunu söyleyebiliriz. İlk akla gelen örnekler tabi ki rahmetli Fulya Erdemci’nin yaya sergileri, farklı kentlerde hayata geçirilen My City – Benim Kentim projesi, güncel bir örnek olarak Karaköy’deki Yanköşe projesi… Bunlar geçici dahi olsalar gerçekleştirildikleri kentlerin hafızasında ve kentlilerin zihninde kalıcı izler bırakıyor. Bu anlamda kamusal alanda, kentsel mekânlarda sanatın ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermiş oluyor.

Bu noktada biz, 9. Çanakkale Bienali kapsamında Kale Grubu’nun kurumsal desteği ve Kale Tasarım ve Sanat Merkezi’nin (KTSM) yürütücülüğüyle gerçekleştirdiğimiz Çanakkale’de kamusal alanda sanat çalıştayını çok önemli buluyoruz. Çanakkale’nin en değerli kurumsal markalarından Kale Grubu’nun kentlerin ortak mekânlarını ve toplumsal yaşamını sanat yoluyla geliştirmeye, buluşma, katılım ve etkileşime açık alanlar olarak zenginleştirmeye yönelik bu yeni girişimin ilk adımlarına 9. Çanakkale Bienali’nde başlamış olduk. Şimdiye kadar farklı kurumsal yapılar, girişimler ya da otoriteler tarafından kurgulanarak hayata geçirilen kamusal sanat projelerinden edinilen hafıza, deneyim ve bilgi birikiminden beslenerek yeni bir model üzerinde çalışacağız birlikte.

İlginizi çekebilir:  Sanat Terapi Güvenli Alanlar mı Yaratıyor?

Çalıştay sonucunda oluşturulan yol haritası neleri öngörüyor?

Çalıştay kamusal alanda ya da kentsel ortak mekânlarda sanat meselesinde üç sac ayağı olan kavram, yöntem ve mekân üzerine çok verimli paylaşımların yaşandığı bir beyin fırtınasıydı. Bu kısa başlangıçta katılımcılık, kapsayıcılık ve eşitlikçilik kavramları ön plana çıktı. Bu kavram seti yöntemle ilgili de bize ip uçları sağladı; örneğin kamusal alanda sanat uygulamasının faklı bileşenlerine dahil edilmesi ve iş birliği yapılması gereken aktörler ve paydaşlar, kamuoyunun hangi mekanizmalarla ve ne oranda karar alma süreçlerine dahil edileceği, mekânlar belirlenirken bu mekânlardaki farklı yetki ve yasal çerçevelerin hangi iş birliklerini gerektirdiği gibi sorular tartışıldı.

“Kent Ekosisteminde ‘Akapunktur’ Noktaları”

Mekân konusunda ise çalıştayın odaklandığı kent bildiğiniz gibi Çanakkale’ydi. Bu bağlamda Asu Aksoy hocanın, kentin sanat ile dokunulduğunda farklı toplumsal katmanlara, yaşam alanlarına ve kültür ekosistemine enerji gönderecek “akupunktur” noktaları vurgusu zihin açıcıydı. Anadolu, Balkan ve Akdeniz kültürlerinin kesişiminde çok özgün bir kültür havzası olan, Troya, Gelibolu, Kaz Dağları gibi zengin kültür katmanları, Çanakkale seramiği gibi geleneksel değerlerinin yanı sıra kadim bir ortak yaşam kültürüne sahip Çanakkale’nin kamusal alanda sanat uygulamaları için ideal bir laboratuvar oluşturacağında herkes hemfikir kaldı.

Böylece kentin mevcut kamusal alan pratikleri, farklı kurum ve yapıların bir arada çalışma ve diyalog alışkanlığı, kentlilerin ise kültür ve sanata olan yoğun ilgisi önümüzdeki süreçteki çalışmaları da olumlu yönde geliştirecek. Bunun ilk göstergesi çalıştayın sonunda herkesin katılımına açık olarak gerçekleştirdiğimiz panele gösterilen ilgiydi. Yoğun katılımla gerçekleşen panele kentliler fikirlerini ve önerilerine büyük bir heyecanla paylaştı ve bu enerji bize önümüzdeki süreçle ilgili ciddi bir motivasyon verdi.

Kamusal Alanda Sanat Çalıştayı’na birçok alandan uzman katıldı. Kamusal alanda sanatın dokunduğu, iş birliğinde olduğu disiplinler nelerdir?

Kamusal Alan ile sanatın kesişimi farklı disiplinlerin ve uzmanlıkların alanına giriyor. Biz de çalıştayda sanatçı ve mimarların yanı sıra kültür ve sosyal bilim alanından uzmanlar, akademisyenler, şehir plancılar hatta Çanakkale özelinde arkeologlardan oluşan hibrid bir katılımcı grubu oluşturduk. Sanatçıların kendi pratikleri ya da farklı sanatsal deneyimlerine ek olarak mimarların kamusal alanı nasıl tanımladığı ve hatta dönüştürdüğü ya da belirlediği, buna ek olarak kültür teorisi, antropoloji ve sosyoloji bağlamında kamusal alanın nasıl tarif edildiği, tarihsel süreç içerisindeki dönüşümü, Türkiye’nin özgün kamusal alan ve kentsel mekân tartışmaları gibi çok farklı noktalardan konuya yaklaşmamız mümkün oldu.

Günümüzün çok boyutlu ve karmaşık sosyo-kültürel paradigmalarını ele alırken çok disiplinli ve hibrid bir yapı kurmak kaçınılmaz. Teknoloji, iletişim ve etkileşimin baskın olduğu, eşzamanlılık ve sürekli bilgi akışı ortamında sanat, tasarım, bilim, teknoloji gibi alanlar arasındaki sınırların da giderek silikleştiğini deneyimliyoruz. Çalıştay için her alanın kendi hafızası, bilgi birikimi ve deneyimiyle dahil olduğu bir yapı kurguladık ve bu yaklaşım oldukça verimli sonuçlar üretti.

Previous Story

Gerçekle Hayal Arasında “Enigmatic Couple Tales”

Next Story

18. İstanbul Bienali Küratörü Christine Tohmé

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.