"Havaya Dair" sergisinden görünüm, 2024. Fotoğraf: Mustafa Hazneci

2050+ Ve Salt’tan: Havaya Dair

Salt’ın, disiplinlerarası tasarım stüdyosu 2050+ tarafından hazırlanan yeni sergisi “Havaya Dair / Notes on Air”, hava kirliliğinin toplumsal ve ekolojik boyutlarını odağına alarak maddi, işitsel ve görsel deneyler aracılığıyla hava kirliliğine dair unsurları somutlaştırmayı amaçlıyor. Sergiyi 2050+ ekibi ile konuştuk.

Salt’ın, yeni sergisi Havaya Dair / Notes on Air 8 Mayıs tarihinde ziyarete açıldı. Sergi, çalışmaları teknoloji, politika ve ekolojinin kesişiminde eleştirel mekânsal pratiklere odaklanan, Milano merkezli disiplinlerarası tasarım stüdyosu 2050+ tarafından hazırlandı. Salt Beyoğlu’ndaki Forum alanı için tasarlanan enstalasyondan oluşan sergi, hava kirliliğinin toplumsal ve ekolojik boyutlarını odağına alarak maddi, işitsel ve görsel deneyler aracılığıyla hava kirliliğine dair unsurları somutlaştırmayı amaçlıyor.

Sergi, “Türkiye ve yakın coğrafyasında sanat, mimarlık, tasarım pratikleriyle kent ve ekonomi tarihi odaklı araştırmalarının yanı sıra aciliyet teşkil eden güncel sorunlara dair projeler geliştiren” Salt bünyesinde gerçekleşen, ekolojik kriz, iklim değişikliği gibi temalara odaklanan yakın tarihli işler üzerinden katmanlı olarak okunduğunda çok daha anlamlı bir zemine oturuyor. Daha önceki yıllarda gerçekleştirilen, iklim değişikliğinin farklı ekosistemler üzerindeki etkilerine dikkat çekmeyi amaçlayan “Bu son şansımız mı?”, 2015 yılında uzun soluklu bir gösterim programı olarak başlatılmıştı. 2021’de Londra merkezli Cooking Sections ile geliştirdiği İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken sergisi ise gıda altyapısı ve yeme içme alışkanlıkları üzerinden insan faaliyetlerinin iklimle ilişkisini sorguluyordu. Bu bağlamda yeni bir iş birliği yapmak üzere davet edilen, Salt’ın disiplinlerarası pratiğine yakın olan; görsel kültür, teknoloji ve ekoloji alanındaki çalışmalarıyla yenilikçi sergi deneyimleri geliştiren 2050+ tasarım stüdyosunun Salt Beyoğlu’ndaki Forum alanı için tasarladığı Havaya Dair, bir dizi görsel-işitsel deney aracılığıyla ziyaretçileri havanın maddeselliğiyle ilişki kurmaya davet ediyor.

Temiz ve solunabilir havanın müşterek ve evrensel bir hak olduğu bir dünya için kolektif eylemin gerekliliğini de gündeme getiren sergi ile ilgili 2050+ ekibi ile konuştuk.

Havaya Dair sergisinden görünüm, 2024. Fotoğraf: Mustafa Hazneci

Sergi metninde, Havaya Dair, soluduğumuz havaya içkin karmaşıklıklara ilişkin anlayışımızı genişletmeye yönelik bir davet. Yalnızca havaya nüfuz eden ve hava yoluyla yayılan zehirliliği değil, bu zehirliliğin işaret ettiği karmaşık toplumsal ve politik sonuçları, yerel ve küresel izlekleri, gezegen ölçeğindeki inkâr edilemez bağıntıları da irdeliyor” ifadesi yer alıyor.  Burada sözü geçen karmaşıklıkları” ve neticede ortaya çıkan toplumsal ve politik sonuçları” biraz açar mısınız?

Bahsettiğimiz karmaşıklıklar, kirlenmeyi yaratan unsurların havada nasıl hareket ettiğine dair bilimsel açıklamaların ötesinde, birbirlerine nasıl tepki verdikleri ve tüm canlılar üzerinde yadsınamayacak derecede zararlı sağlık etkileri meydana getiren olaylara neden olmaları üzerinden doğası gereği sosyal ve politik. Bunlar, inşaat endüstrisi, kaynak çıkarma ve bunun için gelişmiş makinaların desteklediği insan hareketliliğinin, 21. yüzyılın hızlandırılmış zihniyet yapısını ayakta tutan teknoloji endüstrisinin ve bunları yönlendiren çıkarlardan oluşan, çağdaş yaşamımızı oluşturan diğer tüm endüstrilerin, ticari uygulamaların, politikaların ve faaliyetlerin birer sonucu. Dolayısıyla bu karmaşıklıklar, neden-sonuç olmaksızın, daha geniş bir sistem ekolojisinin oyunun içinde olduğuna işaret ediyor. Sergide yer alan kumaşlara işlenen, kirliliğin kaynaklarına ve bunların canlı organizmalar üzerindeki nihai etkilerine değinen eser aracılığıyla bu konuya değinmeye çalışıyoruz.

Hepimiz aynı havayı soluyoruz” sıkça kullanılan bir ifadedir. Bu ifadeyi sosyo-ekonomik ve politik gerçeklik üzerinden nasıl yorumlarsınız?

Dünya yaşayan, nefes alan bir organizma. Ve diğer tüm organizmalar gibi, atomlardan, moleküllerden; yaşamın temelini oluşturan karmaşık organik bileşenler olan makromoleküllerden; hücrelerden; mercan resifleri veya Arktik tundra gibi bir arada varolan dokulardan; okyanuslar ve atmosferler gibi birlikte çalışan birden fazla ekosistemin bulunduğu organlardan ve hidrosfer, jeosfer veya biyosfer gibi gezegenin sağlığını koruyan organ sistemlerinden oluşuyor. Doğanın kendi içinde birbirine bağlılığını ve karşılıklı bağımlılığını anladığımızda, topluluk olarak dünya etrafında nasıl yaşadığımızın, ne yaptığımızın ve çevreyle nasıl ilişki kurduğumuzun hem olumlu hem olumsuz etkileri olabileceğini daha geniş olarak kavramak kolaylaşıyor.

Sergi, “hepimizin aynı havayı solumamız”la ilgili sosyo-ekonomik ve politik gerçeklikleri bir araya getirirken, dünyanın bir tarafındaki birkaç kişinin eylemlerinin, diğer taraftakilerin yaşam koşullarını ve geçim kaynaklarını etkileyebileceğine dair sınırötesi ilişkileri vurgulamayı amaçlıyor. Bu aynı zamanda, havanın “ortak”, yani toplumun tüm üyeleri için erişilebilir olan ve öyle de kalması gereken doğal bir kaynak olarak anlaşılması zorunluluğunun da altını çiziyor. Böylece “hepimiz aynı havayı soluyoruz”,  hava kirliliğinin doğrusal ve sınırötesi doğasına değinmekle kalmıyor, aynı zamanda şimdiki ve gelecek nesillerin sağlığını korumanın tek mümkün yolu olarak kolektif ve ortak eylem aracılığıyla bu soruna değinilmesinin gerekliliğine işaret ediyor. Ayrıca temiz, solunabilir havanın evrensel bir hak olduğu bir dünya sunuyor.

Gezegene çok ciddi, geri dönülemez hasarlar verme pahasına, toprak ve su üzerinde sınırlar çizmeye veya varolan sınırları değiştirme uğraşına devam ediyoruz. Peki ya söz konusu hava olduğunda sınırlar nasıl işliyor?  En geniş ortak / paylaşımlı alan olarak tanımlanabilecek olan hava üzerinde sınır çizmek mümkün mü?

İlginizi çekebilir:  Küratörün Gözünden: 39. DYO Resim Ödülleri Sergisi

Kara ve deniz boyunca çizilen bölgesel sınırlar, aynı zamanda üstlerindeki gökyüzünü de kapsıyor ve ABD’nin 1950lerde Hava Savunma Tanımlama Bölgesi’ni (Air Defense Indentification Zone) kurmasından bu yana mevcut.

Bunlar, ulus devletler tarafından kendi yasalarını uygulamak ve kara parçası, içindeki kaynaklar ve “vatandaş” olarak adlandırılanlar üzerinde kontrol sağlamak için icat edilen bölgesel sınırlar olsa da haritadaki bu çizgiler doğanın gücüne karşı koyamaz. Avrupa’dan Akdeniz’e ve oradan da Kuzey Afrika’ya süzülen, havadaki kirlilik herhangi bir politik sistemin veya ekonomik çıkarın parçası değildir.  Bunlar hava akımları tarafından sürüklenir ve atmosferin günlük olarak değişen koşullarına göre hareket halindedir.  “Egemenliği, arzu edilmeyen insan davranışlarından koruyan” bu sınırlar, rüzgar örüntüleri, su akıntıları, sismik faaliyetler, volkanik patlamalar, radyasyon ve tüm bunların aşındırıcı sonuçları karşısında çaresizdir.

Havaya Dair sergisinden görünüm, 2024. Fotoğraf: Mustafa Hazneci

Genel olarak çeşitli sergilerde yer alan kapsamlı enstalasyonlara dair bir soru sormak istiyorum. Yaratıcı endüstrilerin etki yaratmada önemli rol üstlenebileceği konularda toplumsal farkındalık ve kamusal bilinç oluşturacak meselelere odaklanan uluslararası sergi ve etkinliklerin etrafında çok ciddi bir ekonomi dönüyor. Peki, katmanlı bir okuma imkanı veren ve uzun döneme yayılan araştırma süreçlerinden oluşan projelerin, profesyonel ve kamusal bağlamda gittikçe daha çok ilgi görmeye başladığını söyleyebilir miyiz sizce?

Araştırmaya dayalı ve çok katmanlı okumaların sanata ve sanat kurumlarına nüfuz etmesi yeni bir şey değil. Asıl değişen ve son on yılda sıkça karşılaştığımız şey, bu tip araştırma ve pratiklerin bir sergi veya enstalasyonda belirgin olma seviyesi. Üretilen eserin belirsizliği ile izleyicilerin o işe ve nüanslarına dair belli bir düzeyde okuma yapabilmelerine yardımcı olacak didaktik unsurlar arasında elde edilmesi gereken bir denge var. Elbette kimi zaman kavramsal, kimi zaman daha didaktik anlatımlar olacaktır, ancak -en azından 2050+ olarak bizim için- geriye kalan, sanat kurumları tarafından bu tip projelerin üretilmesi ve sergilenmesi yoluyla teşvik edilen aktivizmdir. Dolayısıyla buradaki vurgu, bu işleri yaratanların yanında, bu diyaloglara alan açan zemini hazırlayan kurumlara yönelik. SALT’ta bize sunulduğu gibi, sanat kurumlarının cömertliği olmadan, Havaya Dair / Notes on Air  gibi projeler kamusal alanda var olamaz.

Uzun süre küreselleşme” etrafında pek çok başlığı tartışmakla uğraştık, ancak son yıllarda odağımızı yerel uzmanlıklara, uygumalara ve yerelden öğreneceklerimiz üzerinden yaygın, küresel bir etki yaratma potansiyeline doğru çevirdik gibi görünüyor. Yerele dair bu öğrenme potansiyeli bize ne anlatıyor?

Yerel ve küresel eğilimler doğaları gereği birbiriyle bağlantılı. Bir diğerini etkiliyor ve aslında biri, diğeri üzerinde hakimiyet de kurabiliyor. Var oluşumuzu yutan kapitalizmin bir ürünü olan küreselleşmenin savunucusu olan teknoloji gibi endüstriler, yerel etkileri ve yereldeki eşitsizlikleri maskelediler. Hız ve verimlilik, zamana yaymanın ve kalitenin önüne, ötesine geçti. Jenerik küresel kimlik, yerel kültürel nüansları fethetti. Dolayısıyla bu kültürel dönüşü, küreselden yerele doğru olan bu geçişi bir meydan okuma biçimi olarak görebiliriz. Bu, inovasyona, genişlemeye, büyümeye, ilerlemeye yönelik adeta körleşmiş yaklaşımımızın bir sonucu olarak marjinalleştirilmiş pratiklerle ve kültürlerle yeniden bağ kurup, onlardan öğrenmenin bir yolu. Aynı zamanda, küreselleşmeyi, yerel sonuçları üzerinden, sosyal, politik ve çevresel olarak neler yarattığını anlama çabası olarak da görülebilir.

Sergiye dönersek, sizce ziyaretçiler buradan neyle ayrılacaklar?

Havaya Dair / Notes on Air, bedensel ve duyusal bir deneyim olarak tasarlanmış, kapsamlı bir niyet. İzleyiciyi, serginin içinden geçmeye ve duyuları harekete geçirmek için bir araya getirilmiş sergileme unsurlarıyla vakit geçirmeye davet ediyoruz. Bu yalnızca sanatsal bir sunum değil; hava kirliliğine, kaynaklarına ve etkilerine dair bir keşif. Sergideki bileşenlerin tümü, kirliliğin elle tutulmayan ancak yaygın varlığını sembolize ederken, soyut, görülmeyen, duyulmayan olanı duyusal etkileşim katmanları ekleyerek, somut deneyimlere dönüştürüyor. Amacımız, görsel olarak beğenilmesinin ötesinde bir tartışma başlatmak. Ziyaretçileri, tüm duyularını kullanarak çevreleriyle etkileşime geçmeye ve yaşadığımız ve çalıştığımız alanlara dair daha derin bir farkındalık geliştirmeye teşvik ediyoruz. Ziyaretçilerin, tüm duyularıyla sergiyi deneyimleyerek, hava kalitesine ilişkin meseleler ve bunların çevre ve sağlığımız üzerindeki etkilerine dair daha geniş bir algı kazanacaklarını umuyoruz.

Previous Story

Kuir Sanat ve Dayanışma Ağı Çevrimiçi Buluşuyor

Next Story

Pera Öğrenme’den Yetişkinler İçin Atölyeler

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.